Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sevgili Gençler VI

10.09.2017
1.916
Sevgili Gençler VI

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Alo, Ali İhsan sen misin yavrum, ben Halil amcan, nasılsın bakayım?” “Teşekkür ederim Halil amcacığım, iyiyim, siz nasılsınız? Hacer teyzem nasıl?” “ Hamdolsun yavrum, iyidir, baban evde mi Ali İhsan?” “ Hayır Halil amca, bu akşam biraz geç gelecekmiş, ben aradığınızı söylerim. Annemle görüşmek ister misiniz?” “Yok yavrum, rahatsız etmeyelim. Büyüklerine selam söyle, senin de gözlerinden öperim.” “Başüstüne. Ben de sizin ellerinizden öperim Halil amcacığım, iyi geceler.”
Eğer sizin, telefonda böyle konuşabilen bir kardeşiniz varsa, gerçekten mükemmel bir anne-baba oldukları için büyüklerinizi tebrik ederim. Böylesine sıcak, edepli ve sosyal bir telefon konuşmasını yapabilecek şekilde yetiştirilen çocuklar toplumumuzda herhalde yüzbinde biri geçmez. Sizi bilmem ama, benim hemen daima karşılaştığım şekil şu:

“Alo, merhaba Ayşe kızım, nasılsın?” Cevap: “İyi”. (İyiyim efendim veya Cinuçen amca yok, teşekkür ederim yok, siz nasılsınız yok!). “Baban evde mi yavrum?” Cevap: “Yok.” (Hayır amcacığım değil!). “Gelince beni aradığımı söyler misin?” Cevap: “Tamam.” (Peki efendim yok, Tabii Kemal amca yok. Olur Orhan ağabey yok!). “Hadi yavrum hoşça kal, büyüklerine selam söyle.” Cevap: ne demesi gerektiğini bilmemekten, kısa bir sessizlik ve “Çat!.” “Başüstüne”yi ne zaman unuttu bu çocuklar? Yoksa, “Başüstüne”yi, “Peki efendim”i, “Tabii ağabeyciğim”i, “Derhal anneciğim”i, “Size de Allah rahatlık versin”i unutmaktan mı geçiyor “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma”nın yolu?!.. Televizyon filmlerinde bu tür deyimler geçmiyor da ondan mı yoksa?.. Çocuk ve gençlerimizin ağzında bir “Tamam”, bir “Yok” (“Hayır”ı unuttukları için), bir de “Oldu”, o kadar. Yani eski tulumbacıların, külhanbeylerinin, sokak serserilerinin ağzındaki sefil Türkçe. Ne yazık!

Şimdi gelelim esas meseleye. Başta çocuklar ve gençler olmak üzere hiçbir insan bilmediği (kendisine öğretilmemiş olan )şeylerden sorumlu tutulamaz. Çocuklar doğduklarında, üzerine hiçbir kayıt yapılmamış olan bir plak, kaset veya film gibidirler (yabancıların deyimiyle tabula rasa). Dünyaya gözlerini açtıkları ilk andan itibaren nasıl eğitilirlerse o sistem içinde büyürler. Ve asla kendilerine söyleneni değil (yüzlerce defa söylense de fark etmez), sadece gördüklerini yaparlar. Evde fosur-fosur sigara içen bir baba ile hamileliğinde dahi elinden sigarayı bırakmamış olan bir anneden doğan çocukların, büyüdüklerinde sigaraya direnebileceklerini ummak, herhalde biraz fazla safdillik olur. Ellerinde içki-sigara düşmeyen anne-babaların çocuklarına içki ve sigaranın zararlarını anlatmaya kalkmaları, çocuklarının gözünde gülünç duruma düşmeleri dışında hiçbir fayda sağlamaz.

Dil ve konuşma alışkanlıkları da böyledir; birbirlerine karşı “Peki” kelimesi yerine, TV Türkçesiyle “Tamam, oldu” diye konuşan anne-babalarla öğretmenlerin çocukları “peki” sözünü nereden öğrenecekler? Bugünkü gençlerin hemen tamamı “Hayır” yerine “Yok” diyorsa, bunu evlerinden ve okullarından başka nerede öğrenmiş olabilirler?

Tamam-oldu-yok Türkçesinin çocuk ve gençleri, çoğunlukla silik, kişiliksiz, kaçamakçı, düşünmeyi sevmeyen ve hemen hiçbir ciddi konuya fazla ilgi duymayan insanlar olarak büyürler. Yıkıcı televizyonun yerleştirdiği –argo “Okey”den çevirme “tamam-oldu” yerine temiz Türkçenin “peki” sini kullanacak, “yok” yerine “hayır diyebilecek, hatırı sorulduğunda “Teşekkür ederim, iyiyim, siz nasılsınız” karşılığını verebilecek şekilde eğitilmiş olan çocuklarsa, şahsiyetli, öz güven sahibi, bildiklerinin de, bilmediklerinin de şuurunda, her şeye karşı açık bir ilgi ve merak duyan, dolayısıyla düşünen-üreten-sorumluluk duygusu taşıyan müşfik insanlar olarak yetişirler. Bu da, Batı maymunluğu çığırının başlangıcı olan Tanzimat depreminden bu yana kendilerine verilmesi asla düşünülmemişi olan ciddi, milli ve ayakları yere basan bir eğitimle mümkündür. (11 Ocak 1998)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.