Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Nevzad Atlığ Akortsuzmuş

10.09.2017
1.956
Nevzad Atlığ Akortsuzmuş

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Günlerdir İstanbul müzik çevreleri ünlü Devlet Koromuzun akordunu konuşuyor. Japonya’da elektronik cihazlarla yapılan bir akort kontrolüne göre, Orhan Gencebay’la Kibariye’nin akordu 100 üzerinden 100, Nevzad Bey’inki 30 mu neymiş, üstad da buna pek fena içerlemişmiş, filan.. Hani bir deyim vardır, “Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz” diye. İşte bu da o türden. Ancak böylesine muhteşem bir saçmalığı basanın, yazarı veya söyleyenden mutlaka daha deli olmazı lazımdır. Bu tür teknik suçlamalarda gazete veya TV’nin ilk araştıracağı şey, eğer haysiyetli bir yayın organı ise, suçlayanın kimliği ve yetki seviyesidir. Bu yapılmazsa, konu birkaç gün konuşulur, müzisyenler kahkahayla gülüp geçerler, bilimsel (?!) araştırmayı yapanın adı kimsenin aklında kalmaz, ama gazete veya TV kanalı rezil olduğuyla kalır. Önce, Erdoğan Sürat kimdir? Ankara’da tıp tahsili sırasında müzikle ilgilenmiş, amatör olarak biraz kanun çalmış, Ankara’nın gazino çalgıcıları ile bir göbek havaları plağı çıkarmış, “Ben-i İsrail’den gelme” oluşuyla övünen dengesiz bir hevesli. Şarkıcı değil, besteci değil, usta bir saz sanatçısı değil, akort uzmanı bir tonmayster hiç değil. Böyle birinin lafına bakıp da gazeteye yazı koymak, TV programına çıkarıp sanatçılardan görüş filan almak, sırf sansasyon hatırına bir kısım medyamızın ne ucuzluklara katlanabileceğinin yürekler acısı isbatı. Görüşü alınan Gencebay’ın gerçek müzisyene yakışır ciddiyetteki sözleri de sansasyoncuları uyarmaya yetmemiş anlaşılan. Böylelerine söylenecek tek söz vardır, sevgili gazeteci ve TV’ci kardeşlerimiz: “Git kardeşim işine, doktorsan hastalarına bak, müzisyensen al sazını konser ver; elalemin akordundan sana ne!” Ama bu biraz daha şuur ve ciddiyet ister tabii..

Gelelim Nevzad Bey’in akorduna. Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu hemen hemen 20 yıldır sahnede. Önce ayda bir, sonra 15’te bir, sonra haftada bir gibi gitgide sıklaşan periyodlarla, konser salonunda veya özel toplantılarda verdikleri yüzlerce konser sonunda en azından akortları herhalde oturmuş olmalıdır (kalp ve mide ülseri sorunum olduğu için ben 15 yıldır doktor emriyle izleyemiyorum maalesef). Aslında, 28 sazın yarısı yay, yarısı nefes ve mızrap olan bir topluluktan çok fazla hassas bir akord beklemek de boşunadır. Ama bunun öyle Japonya’lara kadar uzanıp ucuz sansasyon malzemesi yapılacak hiçbir anormal tarafı yoktur, çünkü müzisyen olanlar bilir ki, mızraplı sazlarda akort birliğini sağlamak, yaylılardan çok daha zordur. Onun için topluluklarda mızraplı sayısını çok çok asgaride tutmak lazımdır (yine onun için Gencebay’ın orkestrasında 4 ud, 4 kanun, 4 tanbur, 4 ney yoktur; bunun yerine bol yay ve bol ritm vardır). Ama dikkat buyurulduysa “müzisyen olan bilir” dedim, “Nevzat Bey bilir” demedim.

Üstadın meselesi akort filan değil, yaptığının müzik olmadığıdır, o kadar. Türk musikisi gibi rakik ve deruni bir oda müziği ille de kilise korosu ile icra edilecekse, en çok kaç kadın, kaç erkek sesiyle icra edilmesi gerekir; kendisini hiç ilgilendirmediğindendir. Koristle solist arasındaki farkı bilmediğinden, solistlerini korist gibi kullanıp öldürdüğüdür. Hele sazdan hiç mi anlamadığıdır. O sayıda uda, kanuna, tanbura, neye, viyolensele gerçekten ihtiyaç var mıdır, aklına bile getirmeyip, bütün derdi senfoni orkestrası ve koroları ile üre yarışına çıkmak ve “devlet malı deniz, yemeyen domuz” kuralını uygulamak oluşudur; devletin başına “devlet korosu” denen MEGA-KİT’leri sarmak oluşudur. Bu kadar kalabalık sazın içinde ritm aleti niye yok diye sorduğunuz zaman kekeleyip durması, “Efendim, üstad-ı muhterem Mesut Bey de kullanmazlardı” dan başka cevap verememesi; aslında doğru cevap olan “Efendim, ben amatör bir müzisyenim, büyük usulleri bilmem, onun için kudümcünün beni bozmasına tahammül edemem; nasıl olsa büyük usulleri bilen kalmadı, ben de elimle havada tempo tutup usul vuruyormuş gibi millete yutturup vaziyeti idare ediyorum” deyip rahatlayamamasıdır. Adamcağızın, müzikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şeflik heveslisi olmanın dışında vallahi de, billahi de hiçbir kusuru yok. İşte hepsi bu kadar. Bu işi bu kadar büyütmeye, ta Japonlara kadar gitmeye ne lüzum var Allahaşkına?!.. (16 Aralık 1995)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.