Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Hoca’dan Sevgilerle

10.09.2017
1.657
Hoca’dan Sevgilerle

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Yazılarımı-konuşmalarımı acı bulanlar var. Söylediklerim yanlış diye değil (gün gibi aşikar olan şeyi kim tartışabilir ki?), sadece niye söylüyorum diye kızıyorlar. N’eylersiniz ki, çoğunluğun (bilenler dahil) sustuğu veya susturulduğu bir yerde, doğruları silen yanlışlar varsa, birilerinin de bunları söyleyecek-yazacak cesareti göstermesi gerekir. Sizce de öyle değil mi? Ben cesareti dedim; aslında sevgiyi ve inancı demem gerekirdi. İnsanlar sevdikleri-inandıkları ölçüde cesur, gözüpek olurlar. Hırsız bir kış günü, Neyzen Tevfik’in yolunu kesmiş. “Sökül bakalım paraları babalık!” diye üstüne çullanınca, Neyzen buz gibi ellerini delik ceplerine soktuğu düğmesiz paltosunu açıp “Al ulan neyimi alacaksan!” diye öyle bir gürlemiş ki, ödü kopan hırsız bir anda yok olmuş. Koca Neyzen’in paltosunun içinde, para şöyle dursun, ne ceket varmış, ne gömlek, ne pantolon, ne de don!

Acılık esasen gerçeğin içinde, onun bir parçası (duymak istemediğimiz gerçeklerin tabii). Gerçeği acı yapan, içindeki kırmızı biber değil, görmek istemediğimiz yanlışlarımız. Biz Batılılara özenip onlar gibi (yani çağdaş) olmak istedik. Pekala. Ama bunun, çamursuz yol yapmasını öğrenmekle değil, lüks makam arabalarına binmekle olacağını zannettik. Ama bunun, fakiri de-cahili de-sakatı da bizimle aynı haklara sahip bir ‘insan’ saymakla değil, zengini her yerde kayırıp kollamakla olacağını zannettik. Ama bunun, tuvalet kullanmasını öğrenmekle değil, kravat-papyon takıp blucin markaları ezberlemekle olacağını zannettik. Ama bunun, ülkesini tarihi-kültürü-gelenekleriyle tanıyıp korumakla değil, -izm’lerin şuursuz kopyacısı olmakla olacağını zannettik. Özetle, kendimiz olmakla değil, onların maymunu olmakla olacağını zannettik. Sonuçta Batı da bize hak ettiğimiz gibi davrandı. Başka ne yapabilirdi ki?

Yazılarımı-konuşmalarımı acı bulanlar var. Yüreği yananın dili sevinir mi? Annesi ölüm döşeğinde olan gülebilir mi? Ülkemiz annemizdir; fakir de olsa, hasta da olsa, cahil de olsa.. Ona biz sahip çıkarız, kucağımızda biz taşırız. Yoksa Bill’i, Jimmy’yi hiç mi hiç ırgalamaz.”

İşte böyle, sevgili öğretmenler, Batıdan ithal bir adetle yılda bir defa gönlünüz alınmaya çalışılsa da, sizler bu ülkenin en gariban çilekeşleri arasındasınız. Tabii ki temenni bu olamaz ama, bu gidişle öyle olmaya da maalesef devam edecek gibi görünüyorsunuz. En ücra köşelerde ve en ilkel şartlarda insan eğitmeye çalışan, sizler; hiçbir söz hakkı verilmeden yaz-boz tahtası yönetmeliklerin elinde oyuncak edilen, sizler; maaşınızla ailenizi geçindiremediğiniz için ek gelirler peşinde koşan, sizlersiniz. Tek kusurunuz, ailesine-vatanına-insanlığa faydalı gençler yetiştirme ideali uğrunda, bir ömür tebeşir tozu yutmaya, sigara, uyuşturucu ve kızlar dışında hiçbirşeye ilgi duymayan ve karşınızda pinekleyen bir sürü ziyan çocuğa ders anlatmaya, kargacık-burgacık yazılarla ve düşük cümlelerle dolu binlerce kağıdı okuyup gözlerinizi kör etmeye razı olmanız. Biliyorum, mesleğin kutsallığına ve gerektirdiği feragatlere hepiniz aynı oranda inanmış değilsiniz. Ama sizi yönetenler mesleğinizin önemine gerektiği kadar inanmış olsalardı, yılda sadece bir gün, tertemiz yüzlü bir öğrencinizin uzattığı çiçekle hatırlanmanıza belki gerek bile kalmazdı… (28 Aralık 1997)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.