Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Bir Şair Doğuyor

10.09.2017
1.832
Bir Şair Doğuyor

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

1990’da Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfının yayımladığı AKADEMİ dergisinde, şu anda günümüzün en iyi neyzenlerinden biri olan, Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Korosu sanatçısı Yavuz Akalın’ı tanıtan ‘Bir Neyzen Doğuyor’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının bir amacı da, batılılaşma hatırına 60 yıl ezilip horlandığı, okullardan-radyolardan kovulduğu halde, bunların hiçbirine aldırmaksızın yaşayıp üstün değerler üretmeye devam eden musiki sanatımızın, hiçbir tür zorlamayla kırılması mümkün olmayan gücünü belgelemekti. Bugünkü yazı, dokuz yıl önce müzikli dağlara yazdığım yazıya, şiirli dağlardan yankılanan ‘biz de varız!’ cevabı. Şimdi size bir şiir sunuyorum:

Akardı gönlüm olup bir şelâle devrinde
Ferid-i asr olan ol nev-nihâle devrinde

Bu âlem a’y ü nûcûmiyle başka âlemdi
Sarardı her gece mehtâbı hâle devrinde

Bir öyle rind idim endişe-i cihandan uzak
Ne mâle bakmış idim, ne menâle devrinde

Visâle ermediğim gam değildi, ammâ ki
Girerdi böylece zâlim vebâle devrinde

Melûl ü Nâfiz’in ardınca peyrev olmuş idik
Bir aşk u şevk ile, Hârun, Kemâl’e devrinde

Bu şiir, Yahya Kemal, Faruk Nâfiz, B.Sıtkı Erdoğan gibi büyüklerden birinin değil; 26 yaşında bir gencin şiiri. Nasıl olur? 26 yaşında bir genç bu dili nasıl bilebilir? Ve bu dille, mükemmel bir klâsik gazel nasıl yazılabilir? Hem de Mefâilün Feilâtün, Mefâilün Feilün gibi nisbeten az kullanılan bir vezinle?.. demeyin aziz okuyucular. Hernekadar tersi gibi görünüyorsa da, mûsikisi ölmeyen (=öldürülemeyen) bir milletin şiiri de ölmez; çünkü her ikisi de aynı hamurdan, topun-tüfeğin yıkamayacağı Horasan harcından yapılmıştır. Evet, bu şiirin müellifi Harun Öğmüş, 1972’de Konya’da doğmuş bir çiftçi çocuğu. Konya İmam-Hatip Lisesinden sonra Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine girmiş ve 1998 Haziranında mezun olmuş. Fakültede kalmayı düşünmeyip ,iş aramaya kalkarsa, İmam Hatipli olduğu için pek çok kapının yüzüne kapanacağından eminim. Ama şiire bu aşkla devam ederse, en azından iyi bir şair olacağından da hiç şüphem yok.

Şiir-müzik-hatt-resim-heykel gibi, ciddi ve kalıcısı yapılmak istendiğinde normal olarak ‘karın doyurmayan’ sanatlar, toplumların refah içinde olduğu, yüksek medeniyet seviyesine çıkıldığı zamanlarda daha çok müşteri (alıcı-koruyucu-destekleyici) bulurlar. Mârifetin iltifat gördüğü bu dönemlerde, rekâbet sayesinde,bir tür ‘seri imalat’ halinde öyle değerler su yüzüne çıkar ki, sadece kalburüstünde kalabilmiş olanlar dahi ciltler doldurur. Politikacıların, iktidar çekişmesinden, halkın eğitim, sağlık, huzur ve refahını düşünmeye pek vakit bulamadıkları dönemlerde ise, bu diğerler nadir de olsa yine yetişir; ama bunlar artık hüdayınabit kır çiçekleri niteliğindedir ve ilgisizliğe-terkedilmişliğe serzenişin, hatta bir tür sessiz direnişin sembolüdürler. Bakınız, “Terkib-i Bend der-tavsif-i ahvâl-i vatan” ının son bendinde ne diyor Harun Öğmüş:

Sâki, ayağın kesme, kerem kıl bu gedâya
Tâ göndereyim Fâtiha Ruhi vü Ziyâ’ya

Eslâfı bu beş bend ile anmaktı murâdım
Dünya neme, ben hükmedemem nefs ü hevâya

İşkence içün inmedi Kur’an bize hâşâ,
Vaiz gibi cür’et edemem halka ezâyâ

Ben guşe-i uzlette oturmakta musırım
Yoktur hevasât ardına gitmekte nihâye

Kadrin bilinir sanma musallâda dahi sen
Hârun bırak evhâmı, kulak ver bu nidâya

Bir benzeri yok ülke bu, bir dârü’l acâib
Bin türlü belâ ortada, bin türlü mesâib

İşte bu da divânından bir başka şiir;

‘Göz göze’ redifli gazeli:

Bir an gelip de baktı mı mânâlı göz, göze
Artık o ân olur iki sevdâlı gözgöze

Tatsın yeter ki bir nefes ömründe sevmeyi
Artık neler demez, neler, imâlı göz, göze

Lâl olsa keşke, nâfile diller yorulmasa
Söyler durur olan biten ahvâli göz, göze

Kudret eliyle parlatılan saf bir aynadır
Aksettirir gönüldeki her hâli göz, göze

Bir nükte söylemiş yine Hârun ki doğrusu
Söylenmemiş cihanda bir emsâli göz göze

Ne kadar güzel, değil mi? Binlerce şükürler olsun ki, 200 yıldır maruz bırakıldığımız kişiliksizleştirilme savaşına râğmen, asli değerlerimiz yok edilemiyor. Aksine, baskı artırıldıkça, üç numaraya kesilen saçlar gibi, eskisinden hep daha gür olarak fışkırıyorlar. (9 Ocak 1999)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.