Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Niye Konfeksiyon

10.09.2017
2.170
Niye Konfeksiyon

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Öğrencilik yıllarımızda bir işi bitirdiğimiz zaman kullandığımız şaka yollu bir söz vardı: “Eveeet, bu soruya cevap verdik, geçelim üçüncü soruya” derdik. 75. Yılımızı kutladık, bayramımızı-tatilimizi yaptık, işlerimize döndük. Bu iş de bitti. 29 Ekim 1999’a kadar cumhuriyet-demokrasi bağlantısı (veya bağlantısızlığı) bu yoğunlukta bir daha sorgulanır mı, bilmem. Ama AKSİYON’un 203.sayısının küçük bir kitap haline getirilip, lise ve üniversitelerin İnkılap Tarihi derslerinde yardımcı kitap olarak okutulmasının, gençlerimizin 75 yılın anlam ve önemini daha iyi anlamalarına faydası olacağına inanıyorum. Hele 75 yılın önemli siyasi olaylarının detaylı olarak verildiği ‘seyir defteri’ nin, kültür konularındaki bazı eksikliklerine rağmen, gençlerimize ezbere bilinmesinin gerekli olduğuna inanıyorum (nelerin nasıl yapılabilip, nelerin neden yapılamadığı iyice bilinip ortaya konulmadan, yanlışları düzeltip ileriye gitmenin pek mümkün olamayacağını kendi köşemde aklım erdiğince anlatmaya çalışmıştım).

75. yıla tahsis edilen bu sayıyı ben gerçekten çok beğendim. Derginin bir yazarı olduğum için değil inanın ki; sadece bir okuyucu gözüyle bakarak dahi… Ayvazoğlu, Alkan, Hocaoğlu ve Kaçan gibi isimlerin yazılarından başlamak üzere Bengisu, Yağcı, Yılmaz vd. arkadaşlarımızın dosyaları, mesleğin gereği olarak kısa zamanda hazırlanmış olmalarına rağmen, çok seviyeli gazetecilik çalışmaları. Cumhuriyetle övünmenin marifet olmadığı, esas amacın demokrasi olduğu, ayrıca ekonomide-eğitimde-dış siyasette temel yanlışlar yapıldığı noktasında birleşen yazarların yanı sıra, suya-sabuna dokunmayan övgü düzme gayretindeki yazıları bile (tabiatına aykırı olmasına rağmen, belki de 8 aylık vatan hasretinin verdiği hassasiyetle) saygıdeğer buldum.Diğer sayılarda olduğu gibi, bu sayının da bir eser olarak ortaya konmasından emeği geçen bütün arkadaşları candan kutluyorum.

Bizim, Batılı kıyafetleri içinde görünme düşkünlüğümüzün de körüklediği ısmarlama elbise-ayakkabı alışkanlığımıza karşı, konfeksiyon, hem zaman, hem de maliyet tasarrufu açısından Batının geliştirdiği bir büyük sanayi dalı. Ancak, çeşitli insan ölçülerine göre bir hayli detaylandırılmış olmasında rağmen, bu sanayinin de tatmin edemediği titiz müşteri sayısı yüksek; terzilerce yapılan hazır giyim tadilatçılığı demek olan ‘alteration’ (Latince, ‘başka, değişik’ anlamındaki ‘alter’den türetme) onun için bir özel sanayi dalı oralarda. Hadi giyim sanayindeki konfeksiyonculuğu ve bunun –sağladığı pratiklikle- dünya ölçüsündeki yaygınlığını anladık. Ama kültürde konfeksiyonculuk nasıl olur? Yani başkasının kültürünü alıp sırtına giymek (veya başına-boynuna takmak) ve “Bak, işte ben de onun gibi oldum!” demek, kimi nereye kadar kandırır?

Çok sayıda önemli işi kısa zamanda sığdırmak başarıdır. Ancak, kısa zamanda halledilebilecek işlerin yanında, uzun, hatta çok uzun zamana ihtiyaç gösterecek olanlar da vardır. Dil-din-gelenek-görenek-kültür ve sanatta değişiklik, işte bu hem çok uzun süre, hem de ayağını yerden kesmeyen (halkıyla bağını koparmayan) politikalar isteyen işlerden. Nitekim Atatürk dahi, 1930’da Alman gazeteciye “Garp musikiciliği bugünkü haline 400 yılda geldi. Bizim o kadar beklemeye vaktimiz yoktur; onun için garp musikisini alıyoruz” demiş olmasına rağmen, daha sonra A.Cevat Emre’ye söylediği “Dilde ve musikide devrim olmazmış” sözüyle bu gerçeği kabul etmiştir. Yine 30’lu yıllarda, klasik Türk musikisi üstadlarının Dolmabahçe Sarayına davet edilerek musiki inkılabı konusunda çalışma yapmalarının istendiği, heyetin ilk çalışma günü akşamüzeri Ankara’dan gelen bir telefonla “Musiki inkılabı ne oldu, yapıldı mı?” diye sorulduğu, arşiv belgelerinde kayıtlıdır. ‘O kadar bekleyecek vakti olmamak’ fikri, yapılmak istenen şeyleri bir ömrün yılları içine sığdırmak arzusundan kaynaklanır. Oysa insan ömrü hem çok kısa, hem de büyük eser ortaya koyanlar için fazlasıyla yıpratıcıdır.

Sözünü ettiğim konulardaki değişiklikler tabanını halkta bulmuyor ve onun gerçek ihtiyaçlarından kaynaklanmıyorsa, tepeden inme bütün uygulamalarda olduğu gibi, tutmaz ve zamanla yanlış hesaplar Bağdat’dan dönmeye başlar. Gelenek, özellik ve ihtiyaçları dikkate alınmaksızın (yani kendisine rağmen) başkalaştırılmak istenen Türk halkı da bir gün doğrularını bulacak, kayıplarını telafi edecektir. Ama bu –korkarız ki- bozulma için harcanandan çok daha fazla zaman alacak ve çok daha fazlasına mal olacaktır. (14 Kasım 1998)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.