Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sevgili Gençler XII

10.09.2017
1.941
Sevgili Gençler XII

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Dilimizin içine düşürüldüğü hal üzerine sizlerle yaptığım sohbeti, bu –olmazsa gelecek- yazıda “bitirmek istiyorum. Tabii ki bu bitiriş, Türkçenin meselelerini çözmüş olmak şöyle dursun, hepsinin konuşulmuş olduğu anlamına dahi gelmiyor. Hemen bütün kültür konularımız gibi, kaderine terk edilmişliği acısıyla kıvranıp duran dilimizin yürekler acısı feryadıyla içiniz daha fazla karartmak istemiyorum da ondan bitiriyorum. Yoksa, daha aylarca konuşuruz istersek. Kapatılan dil kurumunun uzatma işaretlerini bir ara kaldırmış olmasının da tesiriyle (kaldırıldığını size herkes söyle de, yeniden konduğunu kimse bilmez, çünkü en kolay şey bozmak, en zor şey bozulanı düzeltmektir), Türk halkı güzel ve musikili Türkçeyi unuttu. Halkımızın çoğunluğu â-ile, dâ-ima gibi uzun söylenecek heceleri olan kelimeleri, ‘aylenizle gelebilirsiniz’, karşı dayrede oturuyor, ben bunu dayma söylerim” şeklinde telaffuz ediyor. Bu konuda öne sürülecek bölge özellikleri mazereti, eğitim kusurumuzun kalkanıdır (bölgeden maksat Doğu veya Karadeniz ise, o bölgelerin iyi Türkçe konuşanları bu hatâları yapmazlar). Daha önce de söylemiştim: İslamdan önceki Türkçede sadece açık ve kapalı heceler vardır (ka-pak gibi), Kur’an dili ile Farsça Türkçeye kısa ve uzun heceleri de kazandırdı (se-mâ-vât ve lâ-ci-vert gibi). Bu yeni seslerle zenginleşen Türkçe kuruluktan kurtulup son derece müzikli bir şiir ve edebiyat dili oldu. Tesbît’in tespit şeklindeki bozuk söylenişinden yola çıkarak, s-p-t harflerinden ‘saptamak’ diye Türkçeyle hiç ilgisi olmayan bir kelime uyduran kurumcular, hepsi Arapça olan suikâst’e, cinayet’e, katil (insan öldürme) ve kaatil’le (öldüren) fâili meçhul’e karşılık uyduramadılar (hele “faili meçhul” son zamanlarda sofralarımızın değişmez yemeği oldu). Demek ki input-output’a hoş geldin deyip tesbit’i sapından budamakla dil işi hallolmuyor.

TV haberlerinde, haber spikerinin “filancanın haberini falancanın görüntüleriyle sunuyoruz diye atıf yaptığı detaylı alt haberlerde, görünmeden konuşan muhâbirlerin Türkçesi tam bir rezalet, ama tabii kimsenin umurunda değil.Geçenlerde, “halkımız en çok bizi izliyor” diye böbürlenen kanalların birinde, böyle bir alt haber sunucusu, Dârüşşafaka Lisesinden ‘barış-şafaka’ vezninde ‘daruş-şafaka’ diye bahsediyordu. Yine o kanallardan birinde bir spor alt habercisi, Akaretler’i ‘akar etler’ şeklinde telaffuz etti. Bu zavallı çocuklar, herhalde köylerinden geldikleri gün TV habercisi oluvermişler! Dil kurumunun kıyımından adını her nasılsa kurtarabilmiş olan 130 yıllık ‘Şefkat Yuvası’ Dârüşşafaka’nın adını ‘Barışşafaka’ gibi kısa okumanın; II.Abdülhamit’in saray çalışanları için yaptırdığı binaların bulunduğu, Beşiktaş’tan Maçka’ya çıkan ünlü yokuşun adını ‘akar etler, kokar sütler’ gibi söylemenin, sizce başka türlü bir açıklaması olabilir mi? Zavallı Türkçem, zavallı gençlerim! Ama bu çocuklar, “muhâbir” kelimesini yıllardır ‘aha bir’ vezninde okuyan TRT spikerlerinin yanında, yine de zemzemle yıkanmış sayılırlar. Onlar kurban. Refik Ahmet’lerden, Bâki Süha’lardan, Emel Gazimihal’lerden yetişmiş olan TRT spikerlerinin hali ise, maalesef, sek cehalet ve en kötü örnek!

Hazır açılmışken örnek vereyim, TRT spikerlerinin Türkçe bilgisinden ne kadar habersiz olduklarını göstermek için. İçinde yumurta yenen kaba ‘yumurtaLIK’ denir (ses vurgusu nu belirtmek için son heceyi büyük harflerle yazdım). Bu kelime aynı zamanda canlılardaki üreme torbasının da adıdır. Ama Adana’nın –canlı varlık olmadığına göre- yumurtalıkları olamayacağı için, “Adana’nın yumurtaLIK ilçesi” denmez. Ses vurgusu ‘lık’ hecesinden ‘mur’ hecesine kaydırılır ve ‘YuMURtalık ilçesi’ denir. Nasıl ki, askerin görev yaptığı yer ‘orDU’, Doğu Karadeniz’deki ilimizin adı ‘OR-du’dur; yani ses vurgusu bir hece geriye gelir. Sirke satana ‘sirkeCİ’, İstanbul’da garın bulunduğu semte ise ‘SİR-keci’ denir. ‘KeMER’ bele takılır, ama bu delikli bel bağının kıyısında tatil yapılmaz; ünlü tatil köyümüzün adı ‘KE-mer’dir. Ve bu da Türkçenin çok basit bir kuralıdır; semt isimlerimizde ses vurgusu, iki ve üç heceli kelimelerde hemen daima ilk hecenin (SEL-çuk, AK-saray), dört heceli kelimelerde ikinci hecenin üzerindedir ( Ça-NAK-kale, İs-KEN-derun örneklerindeki gibi). Ama Adana’nın yumurtalıkları olamayacağını düşünemeyen benim kulak yoksunu TRT spikerlerim bu basit şeyleri –yazık- nasıl bilsinler ki?!.. Kurban bayram-ı şerifinizi tebrik ediyor, dilinizi iyi öğrenmek için hiçbir emeği esirgememenizi diliyorum. Her an aklınızda olsun ki, dilini kaybeden, her şeyin kaybetmiş demektir. (19 Nisan 1997)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.