Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Makam IV

10.09.2017
1.957
Makam IV

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Makamlar alemindeki gezintimizin geçen sayısındaki bölümünde, Nihavend’in melodik havasını hissetmeğe çalıştık. Arapça “aşık” kelimesinin çoğulu olarak “aşıklar” anlamına gelen Uşşak, Araplarda olmayan bir makamdır. Folklor repertuarımızdaki parçalar dışında 1400’ün üstünde klasik eserle sayıca başta gelen bu makamımız, hem dünyevi, hemilahi aşıkane duyguların nağmeyle ifadesine çok elverişlidir. “Ömrün şu biten neşvesi” diye başlayan ünlü “Erenler” şarkısını herhalde duymuşsunuzdur. Melodisini şöyle bir hatırlamaya çalışıp birazcık söyleyin. Azıcık da olsa söylemek niçin önemli, biliyormusunuz? Müzikte sadece hafıza (seslerin tahayyülü) yetmez, mutlaka kulağın da nasiplenmesi, yani duyması lazımdır. Bunun için çok hassas bir müzisyen kulağı da, bülbül gibi bir hafız sesi de hiç şart değildir. Erenler’le birlikte “Cana, rakibi handan edersin“, “Siyah ebrülerin duruben çatma“, “Dökülmüş zambak gibi“, “Gamzede’yim, deva bulmam“, “Menekşe gözler hülyalı“, “Sönmez artık yüreğimde“, “Gitti de gelmeyiverdi“, “Sakın geç kalma, erken gel” şarkılarından veya “Kalenin burcu muyam“, “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar“, “Akşam olur karanlığa kalırsın” türkülerinden birini veya birkaçını hatırlayabiliyorsanız, biraz mırıldanın. Ayrıca, “Esir-i zülfünüm, ey yüzü mahım“, “Gittin, bu gidiş bence ölümden de beterdi” veya “Gönlümün bir hali var ki gam değil, kasvet değil” şarkıları da Uşşak makamının nasıl bir havası olduğu hakkında size yeteri kadar bilgi verebilecektir.

Gelelim Hicaz‘a. Folklorik parçalar hariç, elde mevcut 1400’e yakın eserle makamlarımızın başında 2.sırada gelen Hicaz, Segah makamımız gibi hem lirik, hem mistik(tasavvufi), hemde gurbet duygularının tebliğine çok elverişli bir diziye (ses aralıkları düzenine) sahiptir. Makamı değişmez kural olmamakla birlikte, teamül olarak yerleşmiş olan ikindi ezanının melodik yapısından hatırlamamız mümkündür. Dede‘nin “Yie nes’e-i muhabbet“. Sadullah Ağa’nın “Nideyim sahn-ı çemen seyrini“, Hacı Faik Bey’in “Ateş-i Suzan-ı firkat“, Şevkı Bey’in “Dil yaresini andıracak“, Rahmi Bey’in “akşam erdi, yine sular karardı“, Şekerci Cemil’in “Ne küstün bisebeb öyle” Şerif İçli’nin “Derdimi ummana döktüm” sözleriyle başlayan eserleri, Hicaz’ın klasik şahaserleri arasındadır. Bunlardan birini veya “Kederden mi neden bilmem“, “Bir bahar akşamı rasladım size“, “Yeşil gözlerini ufkuma ger ki (Turnalar uçun, yarimi seçin)1, “Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde” yahut “Ağlar gezerim sahili” şarkılarından birini, veyahut “Şu Yalta’dan taş yükledim, gemim dolmadı“, “Karanfil oylum oylum“, “Harmandalı“, “Pencere açıldı Bilal oğlan” gibi türkülerden birini hatırlayıp da azıcık mırıldanabilirseniz, Hicaz’ın insanın içine hafif bir burukluk veren lezzetini kendi kulağınızla da tatmış olursunuz. Ayrıca küçük bir not olarak arz edelim ki, Hicaz makamımızın son derece tipik olan aralık yapısı (özellikle teknik adı “artık ikili“olan geniş aralığı) Batılılara o kadar çarpıcı gelmiştir ki, klasiklerinde Müslüman ortadoğudan bir hava estirmek istedikleri zaman hep Hicaz makamının aralıklarını- tabii kendi sınırlı ses sistemlerinin imkan verdiği ölçüde- kullanmışlardır.

Hüseyni‘ye gelince: halk musikimizde de çok kullanılan en eski makamlarımızdan biridir. Musiki alimi M.R.Gazimihal‘in açıkladığı gibi, kuzeydoğu Asya’nın Türk boylarındapentatonik (beş aralıklı eksik dizi), güneydoğu Asya Türklerinde -bizim bugün kullandığımız gibi- heptatonik (yedi aralıklı tam dizi) olarak kullanılmıştır. Gurbet ve kır hayatı konularının (pastoral) ifadesinde ideal bir seyir tarzına sahip olan Hüseyni makam, “Ben gibi sana aşık ü üftade bulunmaz“,”Senden bilirim yok bana bir faide ey gül“, “Müheyya oldu meclis” gibi klasiklerle tanınır. Şarkı olarak da “Hicran oku sinem deler“, “Fariğ olmam meşreb-i rindaneden“, “Varalım küy-i dilaraya gönül hü diyerek“, “Zaman olur ki anın halce-i visalinde“, “Ezelden aşınanım ben, ezelden hemzeban’ımsın“, “Hayal deryasına ben bazı bazı“, “Geçti sevdalarla ömrüm“, “Tez geçse de her sevgi de bin hatıra vardır“, “Ağlarım çağlar gibi” veya “Edalı bir yosma kararım aldı” gibi parçalarla tanımlanabilir. Türkü olarak da hemen aklımıza geliveren “Hava da bulut yok(ab o yemendir)“, “Köşküm var deryaya karşı“, “Çıkayım gideyim Urumeline“, “Demirciler demir döver tunç olur“, “Bursa’nın ufak-tefek taşları“, “Ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek“, “Kına mı yaktın eline Emine“, “Haticem saçlarını dalga dalga taratmış” gibi parçalar, Hüseyni’ye misal olmak üzere zikredilebilir. Bu parçalardan hangisini ( veya hangilerini ) biliyorsanız , öbür makamlar için yaptığınız gibi hafifçe mırıldanın. Göreceksiniz ki hüseyni makamı bütün güzelliğiyle kulaklarınızın ucunda canlanıverecektir. (24 Ağustos 1996)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.