Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sözlük II

10.09.2017
2.240
Sözlük II

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Geçen yazıda sözlük karıştırmanın, önce anadilin, sonra da yabancı dillerin iyi öğrenilmesinde vazgeçilmez bir zaruret olduğunu, ancak ne yazık ki milli eğitimimizin çocuklarımıza bu alışkanlığı kazandırmanın hiçbir zaman şuurunda olmadığını izaha çalışmıştım. Gerçekten, çocukta böyle bir alışkanlık oluşturulabildiği takdirde, kültürünün en büyük koruyucu silahı olan diline ve dilinin gizlediği hazinelere karşı büyük bir merak uyanacak, kısa zamanda tutkuya dönüşecek olan bu merak çocuğun çok geniş sözlüklü bir ifade gücüne kavuşmasını sağlayacaktır. Bırakın kelime dağarcığını zenginleştirmeyi, milli eğitimimiz sağlam dilbilgisi en hayati bir konuyu dahi boşlamıştır. Dilin, milli birliğin korunmasında en büyük dayanak olduğu çok fazla geç olmadan anlaşılır inşallah. Her merak dalında olduğu gibi sözlüklerle de âşinâlık kurunca, bunları yayımlayan kuruluşlara, yazarlarına ve yayın yıllarına karşı da ilgi, hassasiyet ve yavaş-yavaş zor beğenme gibi özellikler kazanıyor insan. Mesela Gövsa’nın 1930 tarihli sözlüğünü ne zaman karıştırsam, içindeki –dilimize Tanzimattan bu yana girmiş- binlerce Fransızca kelimenin yazılışlarındaki gariplik dahi bazen gülmeme, bazen üzülmeme sebep olur. Yine mesela Meydan-Larousse gibi iddialı bir ansiklopedide gördüğüm (meselâ, müzik ve musiki için iki ayrı madde ve iki ayrı tarif verilmesi, vb.) büyük yanlışlar (Y.Öztuna’nın Türk Musikisi Ansiklopedisinden bahsetmeye lüzum dahi görmüyorum) beni derinden düşündürmüş ve üzmüştür. Ali Püsküllüoğlu ve eski Türk Dil Kurumu gibi Marksist Türkçe’cilerin sözlükleri ise, bence dil bozma amaçlı olduklarından eve dahi sokulmadan gereken yayınlardır.

Sözlükler, bazen birbirlerinden aynen kopya edilerek kaleme alındığı gibi, meselâ “gurur” kelimesinin karşılığını “vekar-ı humaka” (ahmağın ağırbaşlılığı) gibi esprili tariflerle veren Şemseddin Sami gibi sözlükler de vardır. Yine meselâ, tanınmış müzik aletimiz ‘ud’un pek çok sözlükte ‘ut’ şeklinde yazılmış olması, derin cehaletin bir sözlük yayımcısını ne komik hallere düşürebileceğinin isbatıdır (basit bir etimoloji bilgisi, ‘ud’un, ağzımızdan ut diye çıksa bile, neden ‘d’ ile yazılması gerektiğini anlamaya yeter). Buna mukabil, Roma’da İstituo per l’Oriente’nin Prof. Luigi Bonelli’ye yazdırdığı 1952 tarihli İtalyanca-Türkçe Lûgati gibi, İzmirli İtalyan rahibi Fra Angelico’nun 1966 tarihli Türkçe-İtalyanca Sözlüğü, yabancıların Türk diline ve deyimlerine bakış açısını sergilemek bakımından çok önemli çalışmalardır. Ancak Türkçe açısından çift dilli sözlüklerin şahı, İngiliz Türkoloğu Sir James Redhouse’un 1861’ de yayımladığı Türkçeden İngilizceye Sözlük’tür. Böyle bir öğrenim kitabının, siyasi açıdan Türkün her zaman baş düşmanı olmuş olan İngilizlerden çıkmış olması da, eski gerçek dilimizin dayanılmaz ihtişamının bir başka delili olsa gerektir. İngilizce, bu dille eğitim yapma saçmalığımız dışında, dünyanın en kolay öğrenilir (bu yüzden de en yaygın) ortak anlaşma aracı olma özelliğini koruduğuna göre, Redhouse’nin kelimelerimizin eski alfabeyle yazılışlarını da gösteren (bir bakıma üç dilli) Türkçe-İngilizce Sözlüğü’nün, okul çağında çocuğu olan her evde bulunması çok önemlidir. Muhterem İlhan Ayverdi’nin yönetiminde Kubbealtı Akademisince hazırlanmakta olan Türkçe Lûgati’nin de çok iyi bir çalışma olarak çıkacağını tahmin ediyorum (inşallah yeteri kadar sayıda ve herkesin alabileceği bir fiyatla çıkar da yaygın olarak faydalanılabilir).

Eğer Türk kültürü diye bir şey varsa, bu, muhteşem Türk dili sayesinde var olmuştur. Bu muhteşem dilin daha fazla yozlaştırılmadan yaşaması da, çocuklarımızın eline hep resimli çocuk dergisi vermek yerine, esaslı dilbilgisi öğretiminin yanı sıra, sözlük karıştırma alışkanlığının kazandırılmasıyla mümkün olacaktır. (22 Mayıs 1999)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.