Ahmet Rasim Eserleri
Ahmet Rasim Bey devrindeki devlet yönetimine ters düştüğü için günlük yazılarından her zaman tedirgin olurdu.
“… Bir gün arkadaşlarla bir lokantada yemek yerken zabıta başucuma dikildi, diyor Ahmed Rasim Bey.
— Zatıalilerini Merkez Komutanlığı’na götürmeğe memurum.
Şöyle bir ayıldım. O gün, o günden evvelki makalelerim birer birer gözümün önünden geçti. Öyle şüpheli bir şey yazmamıştım. O halde merkez komutanı Sadeddin Paşa, Sultan Hamid’in baş mutemedi acaba beni ne diye arıyordu? Soğuk bir terin ensemden belkemiğim boyunca indiğini hissettim.
Dışarıda bir kanunu evvel (Aralık) gecesinin yarısı, rüzgarlı, uğultulu, tenha ve titrek kararıp gidiyordu. Zabit (subay) bir fayton çağırdı. Şemsiyemi kapadım, bir köşeye suçlu suçlu büzüldüm.
Çok bekletmediler. Fesimi, gözlüğümü düzelttim, redingotumun düğmelerini yokladm, acele ilerleyip etekledim. Paşanın gözleri kıpkırmızı idi. Dedi ki:
– Sizi rahatsız ettik Rasim Beyefendi…
İçim biraz ferahladı.
– Başımıza geleni sormayın; Bestenigar Kalfa sizlere ömür.
— Cenab-ı Hak ömr-i devletlerini müzdad buyursun… duasını mırıldandım.
Paşa’nın konağı zamanının musiki akademisi idi. Hatta Sultan Hamid’e raks için, saz ve söz için çerkes kızları talim ve terbiye edilirdi. Bestenigar Kalfa Paşa’nın sazının başhanendesi idi. O ne ses! Kemençe gibi bir ses ki, bir kemençenin perdelere ram emniyeti bile onda vardı. On beş gün evvel “Enfloenza” gibi başlayan dörtnala bir verem, o kahrolası hastalık o güzeller güzeli tazeyi alıp götürmüştü. Paşa devam etti:
– Şimdi zatialilerinden rica ediyorum. Hale münasip bir güfte kerem buyurun…
— Ferman efendimizindir, dedim; dışarı çıktım. Beni yan odaya aldılar. Bir de ne göreyim Hafız Hüsnü de orada değil mi? Onu da çalyaka edip getirmişler ki, güfteyle beste olsun diye… Oturdum… Korku ile kaderin, mesti ile huşyarlığın memzuç ve mümtezici şu mısraları söyledim:
Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım
Soldu emelim, goncelerim, reng-i izarim
Bir bülbül-i raksan-i tarab-nak idim amma
Bilmem ki neden terk-i heva etdi hezarım
Bir nağme-i dilsuz u gam ile düştü Irak’a
Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım
Hafız Hüsnü bestesini Bestenigâr eyledi. Geçtik Paşa’nın yanına… Ben güfteyi okudum Paşa merhum hıçkırdı. O besteyi terennüm etti hüngürdedi… Etekleyip dışarı çıktıktan sonra bize altın yirmişer lire ihsan geldi. Eh! Bestenigâr Kalfa’nm bestesi, hafızın sesi bir araya gelince döndük yine meyhaneye. Meyhanelerdeki küp kırığından fazla tövbe kırığı vardır…”
KAYNAK: Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi
Henüz yorum yapılmamış.