Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Bir Ameliyatın Hikayesi II

10.09.2017
1.857
Bir Ameliyatın Hikayesi II

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Yurdumuzun bütün kurumlarında “ameliyat” ve “ameliyatane” şeklinde yazılan kelimeyi ameliyyat şeklinde yazmış olmam okuyucularımızı yadırgatmış olabilir. Kelimenin aslı “iş, niyet, fiil” anlamlarına gelen Arap asıllı “amel”, bunun da çoğulu işler veya işlem anlamındaki a’maldir. Ameliyyat ise yine amelden türemiş olup yine işlem anlamına gelen “ameliye” nin çoğuludur. Burada ilgi çekici olan “ameliye” nin ‘işlem’ anlamındaki genel bir kelime olmasına rağmen, “ameliyyat”ın tıbbi anlamda, doktorun hastanın gerekli gördüğü yerlerini kesip biçmesi şeklinde benimsenmiş olmasıdır. Bir başka ilgi çekici husus ise, tıbbi anlamdaki ameliyyatı sözlüklerimizin dilimize Fransızca’dan girmiş olan “operasyon” kelimesiyle karşılamış olmalarıdır. Yani dilimizdeki bir kelimenin karşılığı ne yazık ki daha fazla tanınmış olan bir yabancı kelimeyle veriliyor. İktisadi sömürgeliğimizin kökündeki dil ve ifade sömürgeliğimiz böyle başlamıştır. Bu arada operasyon da günümüzde tıbbi anlamından çıkıp polisiye anlamına yerleşmiş bulunuyor. Denebilir ki, Türk diline “faili meçhul” lerden ve Susurluk’tan çok daha önce girmiş olan ‘polisiye operasyon’ fikrinin kıdemi, tıbbi operasyonlardan fazla. Buna mukabil “tıbbi operasyonu gerçekleştiren kişi” anlamında ‘operatör’ kelimesi de polisiye literatürde yok.

Tanzimattan bu yana dilimizin öncelikle Fransızca kelimelerle nasıl karıştığını, daha doğrusu Fransızcanın hegemonyası altına girdiğini size anlatmamın bir sebebi de, halkımızın çoğunluğunun –Siz de mutlaka duymuş, ama dikkat etmemiş olabilirsiniz- , ameliyyata “AMALİYAT”, operatöre “OPARATÖR”, operasyona TV’de konuşan bazı bakanlarımızın bile “OPARASYON” demesi.Okumuşluk düzeyimiz ve işgal ettiğimiz idari mevki ne olursa olsun, yabancı kelimelerin etimoloji özellikleri bizim kendi ana dilimizin ses uyumu kuralları yanında ciddi bir önem taşımıyor.

Amerika yerine AMARIKA, operasyon yerine OPARASYON diyenlere Yuh! Demek mümkündür, ama İstanbul Türkçesinin Elma diye incelttiği meyveye ta Kuzey Balkanlara kadar ALMA diyen (İstanbul Türkçesinin “Anne”sini “ANA” yapan) Anadolu Türkçesi ses uyumu kurallarını da hiçbir yabancı dil etkisinin bozamayacağı açıkça ortadadır. 50-60 yıl önce Spor’a SİPOR mu, İSPOR mu diyeceğimize karar veremiyorduk. Bugün hala Turizm diye yazıyor, ama TURİZİM diye okuyoruz. TV haber spikerlerinin, “filancanın haberini sunuyoruz” diyerek havale ettiği görüntü altı gençlerinin Türkçe ve özellikle tonlama dramı ise, yabancı kelimelerin kendi ses uyumuna göre söylenmemesine kıyasla, son derece vahim, hatta çıldırtıcı. Mesela, “Söz sende Jülide” diye lafını ekran spikerine iade eden genç spikerin, “İKAMETGAH” kelimesini “İKAMETGAH” diye telaffuz etmesi, ana dilini hiçbir yerde öğrenmemiş olduğunu gösterir. Sahi, bu gençler nerelerden, nasıl toplanıyorlar acaba? Karda-kışta, dağda-bayırda, habere-olaya koşturacak kadar sağlıklı olmaları ve çok az paraya çalışmaları yanında, en çok ilkokul mezunu olmalarına pek bakılmıyor galiba!..

Eş-dost arasında her ne zaman “ Senin tek böbreğin mi değişti, ikisi birden mi?” diye soru soranlara hiç kızmadan, çalışmayan böbreklerin araba sileceği olmadıkları için ikisinin birden sökülüp yerlerine yenilerinin takılmasının söz konusu olmadığını; insanın tek böbrekle yaşaması mümkün olduğuna göre sağlam olarak ölmüş bir insanın her bir organının bir hastaya takılarak birden çok insanı hayata döndürdüğünü sakince anlatmıştım. Bilgisizlikten yanlış soru soran insanların bunda kusurları olmaz. Böyle şeyleri insan başına gelince tecrübeyle öğreniyor. (Allah kimsenin başına bu türden bir hastalık vermesin de, vatandaşım bu konuda yine bilgisiz kalmaya devam etsin; ben razıyım.) Görevlerinin büyük bir kısmı, toplumu eğitmek olan televizyonların da insanlara alkış tutturup en pis şarkılarla göbek attırmaktan veya Yeşilçam-Brezilya karması sulugöz yerli dizilerle oyalamaktan başka işleri olmadığından halk sağlık konularında tabii olarak bilgisiz kalıyor. Ama mesleği tıp olan sağlık uzmanından da aynı soruyu duyduğum zaman, yukarıdaki araba silecekleri şakası çok daha ağır hicivlere dönebiliyordu. Ama bu da benim şuçumdu belki de; ortopedist, nefrolojiden ne anlasındı ki?.. Sizlere bir ameliyyatın hikayesini anlatmak istedik. Laf aldı başını nerelere gitti… Sizlerle sohbete doyum olmuyor… (19 Şubat 2000)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.