Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Hacı Sadullah Ağa Eserleri

16.09.2017
2.346
Hacı Sadullah Ağa Eserleri

“…III.Sultan Selim devrinin tanınmış sanatkarları arasında Sadullah Ağa da mühim bir mevki elde etmiş bir musikişinastı. (Çavuş Mülazımı) olarak Enderun’a giren Sadullah Ağa, oradaki muallimlerden musiki tahsil etmiş, (Çavuş) olmuş, senelerce Padişah’ın meclislerinde bulunmuştu. Sarayda yapılan Küme fasıllarına, mehtaplı gecelerde Boğaz’ın münevver sahilleri arasında saltanat kayıklarındaki ahenk ve zemzemeye iştirak etmiş, nice zamanlar Padişah’ın muhasibliğinde bulunmuştu.

Padişah’ın hemşiresi Beyhan Sultan bir gün kendi saraylılarını yetiştirmek, onlara musiki talim etmek için biraderinden bir usta rica ettiği zaman, Üçüncü Selim kızkardeşine bu kıymetli muhasibini göndermişti. Haftada bir-iki gün Beyhan Sultan Sarayı’nın yaldızlı kubbeli, içinde esrar ve evham dolaşan loş divanhanelerinin birinde musiki meşkleri yapılır, narin vücudlu, ürkek edalı, ipek şalvarlı Çerkes güzelleri çekingen ve mütecessis hocalarının karşısına dizilirler, onun geçtiği eserleri billuri sesleri ile okurlar, o yüksek kubbeleri derin ve ilahi terennümleriyle doldururlardı. Sonra ders bitince vahşi ve güzel bir gazal sürüsü gibi sarayın sessiz derinliklerinde kaybolurlardı.”

“Sadullah Ağa bir gün hep beraber yükselen billuri ahengin bir köşesinde kırık bir ses, sanki ağlayan bir nağme hissetti. Bunun sebebini bulmak için o tarafa çevrilen nazarları kendine bakan baygın , şuh iki ela gözle karşılaştı. Bu gözlerde musiki ile birleşerek konuşan öyle hürmetkar ve meftun bir mana, öyle ümitsiz bir iştiyak titriyordu ki, neye uğradığını şaşıran hoca gözlerini başka tarafa çevirdi; fakat olan olmuştu. Genç saraylı ümitsiz aşkını ifşa eden gözlerini kaçırmış, hocası da bu renkli nurlardan akan cazip seyyalenin büyüsünden kurtulamamıştı. Fakat kuytu köşelerdeki sık kafesler arkasına gizlenmiş meraklı gözler, bu iki temiz ruhun derinliklerinde nüfuz etti; sırlarını pek çabuk ortaya attı.”

“Beyhan Sultan Sadullah Ağa’yı sarayından uzaklaştırdı, derslere son verdi. Hiddetini teskin edemeyerek Sadullah Ağa’yı öldürmesi için Padişah’a rica ve ısrara başladı. Padişah, muhasibin günahsızlığına inandığı kadar, kıymetini bildiği için süreta hemşiresine muvafakat eder gibi davranmış, fakat el altından Sadullah Ağa’nın bir tarafa gizlenmesini emretmişti. Aradan günler, haftalar geçti. Zavallı Sadullah Ağa bu gizli köşede geçen yalnız ve mahrum günlerinin eseri olan bestelerinin birinde;

Gönlümü şufte kılan sevda senindir, sen benim
Ah benim canım, ah cananım, Mihribanım
Ah sen benimsin, sen benim!..
.

tehassürü ile kendine teselli aramış, hicranını seslendirmişti. Bir Ramazan gecesi Topkapı Sarayı’nın “Hünkar Sofası” musiki üstadlarının sanatkar nağmeleriyle dolup taşarken, dinleyiciler arasında bulunan Beyhan Sultan, Sadullah Ağa’nın boş bıraktığı yeri acı ile görmüş, teessürünü yenemeyerek Padişah’a,

-“Ah!Aslanım Sadullah Ağa kulunuza pek yazık oldu; yokluğu ne kadar belli oluyor”
diye teessür ve pişmanlığını izhar etmişti. Bu fırsatı bekleyen Sultan III.Selim,

-“Üzülmeyin hemşire; ben sizin nadim olacağınızı bildiğim için Sadullah’ı sakladım. Mademki pişman oldunuz, şimdi şanınıza düşen mükafatı o zavallıya ihsan edin”

demişti. Nihayet Beyhan Sultan’ın muvaktiyle Çerkes kızı, baygın gözlü Mihriban azat edilerek bu iki meftun sanatkar gönül, birbirleriyle birleşti.”

KAYNAK: Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.