Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Bölüm II

10.09.2017
2.532
Bölüm II
Bölüm II

Sadeddin Arel’in “Türk Musikisi Kimindir” kitabından alıntıdır

Büyük bir Osmanlı tarihi telif etmesinden dolayı biz Türkler arasında ismi pek tanınmış olan müşterik Hammer’in anlattığına göre kendisi şark ilimlerine ait tetkikler yaparken bihassa musiki ıslahlarını anlamakta, musiki bilmediği için, zorluk çekmiş. O sırada musikiye dair yazılarıyla şöhret bulan Kiesewetter’e müracat ederek Türkçe, Acemce, Arapça musiki kitaplaını onunla beraber tetkik etmek teklifinde bulunmuş. Muhatabının bu işi kabul etmesi üzerine ikisi birleşmişler ve uzun müddet uğraşıp şu on sekiz kitabı tetkik ettikten sonra bir eser vücuda getirmişler:

1-İhvan-us-safa; 2-Acaib-ül-mahlukat; 3-Şerfiyye(Safiyüddin);4-Düret-üt-tac) isimdeki ansiklopedik eserin musiki kısmı (Kutbeddin Şirazi); 5-Adı Almanca zikrolunan ve Kenz-ül mevaib-il-musikiyye şeklinde tercüme edilebilecek bir unvanı taşıdığı anlaşılan, müellifi meçhul Farsça bir kitap; 6-Muhammed-ibn-i İbrahim ibn-i Seyyid-il Ansari’nin ansiklopedik eserinin musiki kısmı; 7-Nefayis-ül-fünün fi arayis-ül-uyun Muhammed bini Mahmud); 8-İbni Haldun mukaddemesi; 9-Meragalı Abdülkadir’in Makasıd-ülel-han ‘ı, 10-Şemsud-din-il Fenari’nin ansiklopedik eserinden musikiye ait kısım; 11-Molla Caminin musiki risalesi; 12-Hafız Acem’in Medinet-l-ül-ulum unvanlı ansiklopedik eserin musiki kısmı; 13-Taşköprülüzade’nin büyük ansiklopedisinden musikiye ait kısmı; 14-Şirvanlı Muhammed Emir’in ansiklopedik eserinden musikiye ait kısım; 15-Hıdır Bin Abdullah’ın Türkçe kitabı; 16-Viyana Şark Akademisi Kütüphanesinin yazma eserler koleksiyonunda bulunan müellifi muçhul Türkçe bir kitap; 17 ve 18-Biri Farsça ve öteki Arapça yazarları meçhul iki eser.

Burada on sekiz tane kitap ismini sıralayışımın pek de hoş bir iş olmadığının farkındayım. Fakat hem Kiesewetter’in hangi kaynaklardan bilgi topladığını göstermek, hem de kitap isimlerinden bazı hükümler çıkarmak için listeyi yazmaya mecbur oldum.

Bu listede her şeyden evvel gözüme çarpan nokta, hassaten Acem mukisinden bahsetmiyorlar diye bir tarafa bıraktığım kitapların döne dolaşa gene karşıma gelmiş bulunduklarıdır.

İkinci nokta birçok kitapların listede yalnız yokluklarıyla belli oluşlarıdır. Mesela Ürmiyeli Türk Safiyüddin’in Arapça telif ettiği Kitab-ül-edvar, Meragalı Türk Abdülkadir tarafından Farsça yazılarak Aksak Timur’un dördüncü oğlu Şahrun’a takdim edilmiş olan Cami-ül-elhan, gene Abdülkadir’in eserlerinden Şerh-i Kitab-il-edvar ile Risale-i fevais-i aşere, Abdülkadir’in oğlu Abdülaziz tarafından Farsça yazılıp Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’e takdim olunan Nekavet-ül-edvar, Ladikli Türk Abdülhamid tarafından Arapça yazılarak İkinci Sultan Bayezid’e takdim edilen Fethiye, aynı müellifin -yazarın- eserlerinden Arapça Zeyn-ül-elhan, Ali Şah Hacı Büke tarafından Farsça yazılıp Türk hükümdarı Sultan Hüseyin Baykara’nın veziri meşhur Ali Şir Nevai’ye takdim olunan Mukaddimet-ül-usul ve saire gibi birçok mühim kitaplar listede yoktur.

“Vesaire” deyişim Kiessewetter’inkinden daha uzun bir kitap cetveliyle okuyucularımın sabrını tüketmemek içindir. Yoksa “ve saire” kelimeciğinin içinde bir kütüphane saklı duruyor.

Listede dikkati çeken üçüncü nokta orada ismi görülen müelliflerden Ürmiyeli Safiyddün, Meragalı Abdülkadir, Şemsüddin Fenari, Taşköprülüzade, Şirvanlı Mehmet Emin, Hızır İbni Abdullah gibilerin halis Türk olduklarıdır.

Dördüncü nokta olarak şunu anlıyoruz k Hammer ile Kiesewetter üç lisanda yazılmuş kitapların bahsettikleri musikiyi hep “Arap-Acem musikisi” diye telakki etmişlerdir.

Listeden beşinci bir nokta daha beliriyor: İki arkadaş musikiyi kulakla işitilen canlı tezahürlerinden değil, kitaplarda gömülü olan ölü nazariyatından incelemişlerdir. Bizzat Kiesewetter bunu şöyle itiraf ediyor:

“Avrupalı seyyahların bugünkü Araplar, Bedeviler,Mağribiler, Türkler ve Acemler arasında dinledikleri, notaya aldıkları ve tasvir ettikleri musiki bana verilen vazifenin şümulüne -kapsamına- dahil değildir. Ben o musikiyi eski nazariyatçılar tarafından bahsedilen musikinin ne bir bakiyesi, ne de bir bozuntusu addedemem…) Fakat şarkıların -söylediğim yolda ittilaımıza -bilgi- vasıl olan- şimdiki amiyane musikisi için kitabımın sonuna kafi miktarda misalleri ve bazı müteleaları muhtevi -görüşleri içeren-ayrı bir fasıl ilave edeceğim.

Şu beş noktayı kısaca hatırlattıktan sonra, yabancı müelliflerin her zaman önümüze çıkan mahut çocukça fikirlerinden Hammer ile Kiesewetter de aynı kanaatı kitabının 13’üncü sayfasında teyit ederek Safiyyüddün için: “Kendisi İran musikisi mektebinin müessisi -kurucusu-olmakla beraber Araptır” diyor.

İki muharririn -yazar– bu müşterek iddiası Safiyyüddin’in Arapça ve Abdükladir’in Farsça kitap telif etmiş bulunmalarından ileri gelmektedir. O koca muharrirlere göre Arapça yazan Arap, Acemce yazan Acem olur.
Düşünmüşlerdir ki, bir Arap, diğeri Acem iki büyük nazariyatçı aynı musikiye dair kitap telif edince bu musiki ancak Arap-Acem musikisidir. Nitekim Kiesewetter’in eserinin birçok yerlerinde Arap-Acem mektebi ve Arap-Acem musikisi sözleri geçiyor. Hani biraz daha ileri gitseler Türk edebiyatından bahseden Arapça bir kitabı gördükleri vakit bu Türk edebiyatından bahseden Arapça bir kitabı gördükleri vakit bu Türk edebiyatını Araplara isnad etmek bile ellerinden gelebilecektir.

Kimbilir, iki arkadaş Arap-Acem musikisi neticesine vardıkları zaman keşiflerine ne kadar sevinmişlerdir!

Lakin acaba kendilerine soramaz mıyız ki,

-Muhterem üstadlar, tetkik buyurduğunuz kitapların arasında Türkçe olanları da görülüyor.Kendi düşünüş tarzınıza nazaran o kitapları yazanların mutlaka Türk olmaları ve bahsettikleri musikinin de Türk musikisi addedilmesi lazım gelmez miydi? Nasıl oldu da ikiniz birden bunu unuttunuz?

Bu sualin karşısında merhum iki refikin şaşkın şaşkın birbirine bakakaldıklarını hayalen görür gibi oluyorum.
Hammer’in gözden geçirdiğinde şüphe olmayan Kiesewetter’in eserinde -iğrenç dememek için kendi mi zor tutuyorum- sevimsiz başka birçok hatalar var. Bunlardan biri bize taalluk -ilinti- ediyor.Kiesewetter’in ifadesine göre, İran’da musiki nazariyatına dair kitapların geç yazılmış olmasından dolayı biz Türkler kabahatli imişiz. Çünkü memleket on birinci asır ortalarında Türkler tarafından istila edilmiş. Bu millet ise -aynen tercüme ediyorum- “Her yerde Müz’lere aleyhta” imiş. Fakat vaktaki 13’üncü asırda Mongollar Türkleri mağlup ederek hükümeti ellerine almışlar, artık onların daha yumuşak ve daha münevver idaresi altında ilim ve sanat taze bayat bularak kudretli fatih Timur’un ailesinden olan mümtaz prensler zamanında inkişaf -gelişme- ve terakki -yükselme- etmiş.

Şimdi bu sozlerin hangi yanlışını düzeltelim?

Meçhul zamanlardan beri İran’ın Türkler tarafından istilalara uğradığı bizzat İranlıların en eski vesikalarıyla sabit iken istilanın 11’inci asra kadar yaklaştırılmasını mı?

Farabi’ler, İbni Sina’lar, Uluğ Bey’ler, Mohammed İbni Musa-l-Harezmi’ler, Zemahşeri’ler, Buhari’ler, Gazali’ler, İbn-ül-Ceyl-it-Türki’ler, Celalüddini Rumi’ler, Gıyasüddin Cemşid’ler, Nasirüddin Tusi’ler yetiştiren; hatta Hammer ile Kiesewetter’in en büyük musiki nazariyatçısı addettikleri Safiyuddin ile Abdülkadir’i tanımak saadetini bile kendilerine bahşeden; -dahası var- bugünkü dünya medeniyetinin temel taşlarını kuran Türklerin ilim ve sanata aleyhtar oldukları hezeyanını mı?

Sertliği benden daha iyi Hammer’ce bilinmek lazım gelen Timur idaresinin, ondan evvelki Türk idaresinden yumuşak sayılmasını mı?

Türk büyükleri tarafından müelliflere -yazarlara- alimlere, sanatkarlara daima riayet ve teşvik gösterildiğinin kasten unutulmasını mı?

İran’da musikiden başka her türlü mevzular hakkında kitaplar yazılmasına, Türk idaresinin mani olmadığı bu türlü kitapların maddi varlıkları ile sabit iken o idarenin yalnız ve yalnız musiki nazariyat kitaplarına düşman gösterilmesi gibi maymunları bile güldürecek iftirayı mı?

Böyle bir teki ciddi bir müellifi lekelemeye yetecek küme küme hatalara müverrih -tarihçi- ve müsteşrik -doğu bilimci- Hammer’in nasıl ve neden müsaade ettiğini anlamak zordur. Lakin ister bilmezliğine, ister garazkarlığına verelim, herhalde kendisi bu tahlilimizden ilmi şerefinin epeyce büyük bir parçasını bırakarak çıkabilecektir.

Ben burada Hammer’in ve Kiesewetter’in musikiyi alakadar etmeyen bütün yanlışlarını tashih etmekle uğraşacak değilim. Yalnız İran’da musiki nazariyatına dair geç kitap yazılmış olmasından Türklerin mesul tutulup tutulmayacaklarını azıcık araştırmak arzusundayım.

Hammer ve Kiesewetter’in, kendi listelerinde 9 numara ile gösterdikleri Makasıd-ül-elhan’ı tetkik ederken elbette onun mukaddimesini de okumuşlardır. Bu mukaddimede eserin Osmanlı ve Türk padişahı Sultan Murad Han, İbni Muhammed Han ve İbni Bayezid Han’a takdim edildiğini görmediler mi dersiniz?

İlimlerle sanatların topuna birden aleyhtar olan bir milletin hükümdarına öyle bir devirde musiki kitabı sunmak “beni lütfen ahrete gönderiniz” ricasında bulunmaktan farklı olamazdı. Halbuki Abdülkadir, eserin ahret yolculuğuna bilet almak için değil, mükafat görmek için padişaha vermişti. Nasıl ki idam edilmemiş, bilakis taltif -ödül- olunmuştur.

Gene iki müellif arkadaşın listelerinde 15 numara ile gösterilen Hızır bin Abdullah’ın musiki nazariyatına ait Türkçe kitabı da mukaddimesinde yazıldığı üzere, İkinci Murad’ın emriyle telif edilmiş idi. Yani Türkler -ilim ve sanata aleyhtar olmak nerede kaldı?- musiki nazariyatına dair kitap vücuda getirilmesi için müelliflere emir veriyorlardı. İki arkadaş bu mukaddimeyi de okumadılar mı dersiniz?

Kiesewetter’in eseriyle biraz uzunca meşgul oluşum onun üç lisanda yazılı on sekiz kitabından süzülüp sızdırılmış bir mahiyetinde bulunmasından, bir de Arap ve Acem musikisine dair yazı yazmak isteyen her yabancı müellifin o eseri ana kitap addedip bütün malumatı oradan almak itiyadına kapılmalarından ileri geliyor.

…………………………………………………………….

Can sıkmaya başladığından korktuğum şu izahatı gördükten ve ilk makalemde bahsettiğim imamların -dikenli tel örgüsü gibi insanı saran- .çetrefil laf yığınlarını okuduktan sonra aramızda hala musikimizin İranlılardan gelme olduğuna kanaat edenler var mı, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Şayet varsa onlar İran musikisi hakkında herkese nasip olmayan bir sırra ermişler demektir. O halde anladıklarını ve bildiklerini yazmaya kendilerini teşvik etmeliyiz.

Benim şimdiye kadar irili ufaklı bütün delillerden çıkarabildiğim netice şudur; Asırlarca süren Türk istilası İran’da -her ne taksimatlı olursa olsun- eski musiki sistemini yıkıp yok etmiş ve yerine kendi 24 taksimatlı sistemini koymuştur.Bugün İran’daki musiki işte bu yirmi dört taksimatlı Türk musikisidir.

Türklerin ne vakitten beri bu musikiye sahip oldukları bahsini de sırası gelince etrafıyla ve vesikalarıyla yazacağım

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.