Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sen seni Bil

10.09.2017
1.993
Sen seni Bil

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Sen seni bil, sen seni bil, sen seni /Sen seni bilmezsen patlatırlar enseni” diye bir Karagöz tekerlemesi vardır. İkinci mısradaki tehzil (alay amaçlı taklid) sanatını bir yana bırakırsak, ilk mısradaki “Ancak kendini bilen Rabbini bilebilir” (Men ‘arefe nefsehu, fekad ’ arefe rabbehu) hikmetli sözüne manaca yakınlık, insanların “kendilerini bilmemek” le neler kaybedebileceğini düşünmemize ışık tutuyor. Böbrek nakil ameliyatım münasebetiyle Washington’da bulunduğum sırada tanıştığım ve bir süre hat dersi aldığım, Arapça ve Türkçeyi kendikendine öğrenmiş Amerikalı dostum Muhammed Zekeriya, geçtiğimiz Ramazan bayramı vesilesiyle gönderdiği, kamış kalem ve kırmızı mürekkeple nefis bir rık’a ile yazılmış tebrik kartında, Yıldız Sarayı Çit Kasrında 28 Mart günü kendisine verilecek talik hattı icazeti (diploma töreni) münasebetiyle İstanbul’da olacağını bildiriyor. Kartının sonunu da “En samimi hislerimle sonsuz selam ve meveddetler. Fakir kardeşiniz Zekeriya” diye bağlamış. Hat sanatımızla ilgili olanlar Hasan Çelebi üstadın ismini iyi bilirler. Ama şu anda dünyanın en iyi Amerikalı hattatı olan M.Zekeriya’nın adını henüz duymamış olanlar olabilir.

II.Dünya Harbinde harita subayı olan bir babanın oğlu olarak 1942’de California’da dünyaya gelen Zekeriya, liseden sonra tahsile devam etmeyip fıtri kabiliyetiyle el sanatlarına yönelmiş (kendisi şu anda dünyanın en iyi usturlab yapıcılarından biri). Ancak manevi dünyasındaki en önemli hadise, bütün ömrünce iyi bir hristiyan olmaya çalışan babaannesinin, ona ölüm döşeğinde söylediği şu sözler olmuş: “Evladım, sana vasiyetim, İslam dinini incelemen; asıl hakikatin orada olduğuna dair bir his var içimde”. Bunun üzerine satın aldığı Arapça bir dilbilgisi kitabını kendi çabasıyla hem okumayı, hem de biraz anlamayı başaran dostumuz, bilgisini ilerletmek için Fas’a gider ve orada Müslüman olduktan sonra hatt’a merak sarar. Bir süre sonra Faslı hocaları kendisine şöyle derler: “Bizim sana öğretebileceklerimizin hepsi bu kadar. Hattat olmak istiyorsan İstanbul’a git, bu işin en büyük üstadları oradadır.” (Hikmete bakın ki, Arap musikisini öğrenmek için Fransa’nın Nancy şehrinden Fas’a giden ve orada Müslüman olup Abdurrahman adını alan Fransız öğrencimiz Marc Loopuyt’a da Faslılar, ud öğrenmek istiyorsa Türkiye’ye gitmesi için aynı şeyi söylemişlerdir.)

Türkiye’ye gelen Zekeriya, Hasan Çelebi üstada talebe olur ve ilk nesih-sülüs icazetini hocasının elinden 1988’de alır. Ayrıca kendi hat levhalarının tezhiblerini de çok orijinal bir şekilde kendisi yapmayı öğrenir.Bu, hat sanatımız: yazıyı soyut resmin, tezhibin ve ebrunun sınırsız güzellikleriyle bileştiren , dünyanın en yüksek sanatlarından biri. Sadece özendiğimiz Batılıyı değil, hangi kültürden olursa olsun sanattan anlayan her insanı vecdin doruğuna çıkaran; ama bizim, KENDİMİZİ BİLMEMEKTEN, koparıldığımız bir kültür zenginliği.

Musikimizin ilk iki temel nota kaynağı, Leh mühtedisi Ali Ufki Bey’in 1950 tarihli “Mecmua-i Saz ü Söz” ü ile, 1673-1723 yılları arasında yaşamış olan, çağının en önemli Osmanlı Tarihi müellifi Moldavya prensi Demetrius Cantemir’in Türkçe olarak yazdığı “Kitabu ‘ilmi’l-musiki ‘ala vechi’l-hurufat” adlı eseridir ve bu iki büyük eser de bugünkü dil ve nota yazımıza çevrilerek ülkemizde hala yayımlanmış değildir. Dr.Owen Wright, Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu (SOAS) hocası; klasik Türk musikisi alanında da dünyanın şu andaki en büyük uzmanı. İmzasıyla gönderdiği bir 734, öbürü 321 sayfalık iki kitabının ilkinde, Kantemiroğlu’nun adını verdiğimiz eserindeki 353 Türk musikisi eserini bugünkü notaya çevirip çok değerli notlarla yayımlamış; “”Words without Songs” (Bestesiz Güfteler) adlı ikinci kitabında ise 13. – 16.yüzyıllar arasındaki klasik müziğimizin kaynaklarını formlar ve usuller açısından incelemiş.

Pennsylvania Üniversitesinde Ortaasya Türk dilleri hocası, müzikolog Dr. Walter Feldman ise şu anda dünyanın ikinci büyük Türk musikisi uzmanı. İmzalayıp gönderdiği 560 sayfalık son kitabında 18.yüzyıla kadar ki musikimizi inceliyor. Geçen yüzyılda Eugéne Borrel, bu yüzyılda Kurt Reinhard, Bernard Mauguin, Karl Signell, Angelika Sieglin ve hepsinin isim ve eserlerini zikretmeye yerimiz elvermeyen, musikimize aşık daha nice Batılı müzikolog. Bu da, kısaca, musikimiz: hangi milletten olursa olsun kültürlü insan ruhunu derinden kavrayıp yücelten en ulvi nağme sanatımız. Ama bizim, KENDİMİZİ BİLMEMEKTEN, koparıldığımız bir başka kültür zenginliği.

Başkasına benzemek için kendinden kaçan-korkan-utanan insanlara söylendiği apaçık olan baştaki tekerlemeyi, Karagöz üstadımızın ruhu için tekrarlayalım: Sen seni bil sen seni bil, sen seni / Sen seni bilmezsen patlatırlar enseni!… (22 Mart 1997)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.