Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Hüseyin Sadeddin Arel

06.02.2018
2.192
Hüseyin Sadeddin Arel

Cinuçen Tanrıkorur’un “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler” adlı kitabından alınmıştır

Musikimizde gerek nazari, gerekse ameli açıdan (fikir eserleri ve bestecileriyle) çağdaş dönemi başlatan, hukuk, dil ve müzik bilgini, büyük bir kültür milliyetçisi… Türk Hukukçular ve Türk Flarmoni Derneği ile ileri Türk Musikisi Konsevatuarı Derneğinin kurucusu… Şehbal, Türklük ve Musiki Mecmuası gibi çok önemli dergilerin yayımcısı… 1880’de İstanbul’da doğmuş. Osmanlı aristokrasisinin şanslı bir çocuğu olarak iyi eğitim görmüş, büyük hocalardan özel dersler almak suretiyle Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, klasik ve tasavvufi musiki, ud, piyano, armoni-kontrpuan-füg öğrenmişti. İstanbul’un işgalinde Faransızların eviyle birlikte yaktığı büyük kütüphanesiyle diskoteğini yorulmak bilmeyen azmiyle yeniden kurdu. Musiki tarihi ile çalgılama ve orkestralama konuları üzerinde kendi kendine çalıştı. 1955’te sona eren 75 yıllık ömrü içinde, hayalindeki çoksesli Türk musikisinin gerçekleşmesi için çok uğraştı. Dârüttâlim-i Musiki Cemiyeti hocası, Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) Tanzimat Dairesi ve İstanbul Belediye Konservatuarı Türk ve Batı Müziği Bölümleri Başkanı oldu. Türk Musikisi Nazariyâtı Dersleri, armoni, kontrpuan, füg, ileri, solfej ve prozodi derleriyle eski musiki tarihi, Kantemir Edvârı ve “Türk Musikisi Kimindir?”, makale ve monografi olarak yayımladıkları küçük bir kısmıdır. Bunlar arasında, Türk Musikisi Nazariyâtı Dersleri ve Türk Musikisi için Ahenk Dersleri/Armoni başlığı altında Musiki Mecmuası’nda çıkan notları, 1968 ve 69’da İleri Türk Musikisi Konservatuarı Derneği tarafından ayrı basım halinde; 1939’da Türklük’te 14 makale halinde çıkan “Türk Musikisi Kimindir?” adlı monografisi ise 1969’da M.E.B tarafından kitap halinde yayımlanmıştır.

Yaşım ve çevrem dolayısıyla evindeki ünlü Cumartesi toplantılarına katılamamış, bu yüzden kendisiyle görüşmek imkanına kavuşamamış olmakla birlikte, tanıyabildiğim kadarıyla Arel, musikimizde her şeyden önce bir fikir adamıdır. Temsil ve müdafaa ettiği fikir ise, Türk musikisinin kendi ses sisteminden çıkma bir çoksesli teknikle bestelenmesi, kendi makamları, usulleri, formları, ses ve çalgılarıyla icra edilmesidir. “Ben Türk Musikisinin mazideki tecelliyâtına değil, istikbaldeki çoksesli hayâline meftûnum” sözü de açıkça gösterir ki Arel musikimizin tarihinden gelen ve devam eden sistemiyle zevk geleneği içinde ortaya konmuş olan repertuarına değil, onun gelecekteki çoksesli ‘hayâl’ine (yani gerçekleşmesini kendisinin dahi hayâl olarak nitelendirdiği bir mevhûmeye) tutkundur. Bunun için kendine mahsus bir aralık kullanışı ve melodi kuruluşu anlayışı içinde, Mevlevi ayininden ilahiye, besteden köçekçe ve marşa, tasviri saz eserinden gazel ve taksimlere, ikilemeden altılamaya oda müziği, korellerden sonatin ve fugetta’lara kadar giden çok geniş bir makam, usul ve tür yelpazesi içinde, Türk Musikisi Ansiklopedisinde verilen sayıya göre 712 adet- kendi deyimiyle ‘deneme’ mahiyetinde- tek ve çoksesli örnek eser bestelemiştir. Bu arada, hayalindeki -bizce Tanzimat- Meşrutiyet dayatması müessif bir batılılaşma piskozu olan çok sesli Türk Musikisi için, soprano-alto-tenor-bas-konrtrbas Kemençe’den oluşan hiç rağbet edilmemiş bir kemanlaştırılmış Kemençe Beşlemesi dahi yapmıştır. Eserleri içinde sadece birkaç tanesinin icra edilmiş olmasını, bunların güçlüğüyle izah eden ve icra edilebilmeleri için hem Türk, hem Batı müziği konservatuarı mezunu yüksek kabiliyette sanatçıların şart olduğunu savunanlar vardır. Kanaatimizce mesele bu değildir, böyle olmadığını isbat eden örnekler de çoktur. (A.Kutbay/ney ve Ş.A.Özışık/un’un çaldıkları “Evcara İkileme”, Ulvi Ergüner ve A.Kutbay’ın iki neyle çaldıkları “Bayram” adlı parça, yine A.Kutbay ve M.Torun/ud çaldıkları “Emeller” adlı parça gibi. Ayrıca bu sanatçılar değil iki, bir konservatuarın mezunu bile değillerdir.) Mesele,Arel’in eserlerini çalıp okuyabilecek tekniğe sahip müzisyenlerin dahi bu eserleri seslendirmede -her halde soğuk ve didaktik buldukarı için- fazla gönüllü olmadıklarıdır. Radyo-TV de Arel üzerine yapılan anma programlarında olsun, 23 yıldır Arel öğreten İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı olsun, hocanın çoksesli eserlerinin değil de hep aynı birkaç teksesli parçanın programa alınması bundandır. Denilebilir ki; Türk Musikisi sanatkarlarının gözünde Arel, bilinmeyen bir yabancı dilde ders veren kendi müziğini yabancı gözlüğüyle seven çok bilgili bir hoca gibidir.

Arel’in nazariyatçılığı da, çok sesli Türk müziği hayalinin gerçekleşmesine zemin hazırlayacak bir ses sistemi arama gayreti olarak özetlenebilir kanaatindeyiz. Çok porteli yazıya ulaşabilmesi için ses sistemi konusunda batıda yapılan feragatlere benzer şekilde, Türk musikisinde de yazı dilinin, kulağın istediği ara bölgelerle 43’ün de üstünde perdeli (bir oktav içinde Harry Partch’ın isbat ettiği eşit olmayan 43 aralık) ve karmaşık düzende bir sistem yerine, sun’i de olsa batı müziğindeki gibi periyodik gelişen 25 perdeli bir sistemle daha kolay gerçekleştirebileceği açıktır. Ne var ki, başka vesilelerle de söylediğimiz gibi, milletlerin tek veya çok porteli müzik kullanma tercihi, müzikologların tasarrufunda ve onları koyduğu kuralların denetiminde olmayan, sosyal-tarih-coğrafi-ekonomik vb. özelliklerin sonucudur. Kulakçılarla hesapçıların (yani ameliyatçılarla nazariyatçıların) çekişmesi ise, insan lığın ta Pithagoras’la Aristoksenes’ten beri sonuçlandıramadığı bir mesleki kaplaşma içgüdüsünden kaynaklanmış olabilir.

Eserleri müzisyenlerce benimsenememiş, nazari sistemi haklı olarak sun’i ve gerçek dışı bulunmuş olan Arel’in en büyük talihsizliği ise maalesef talebeleridir. Ameli gerçeklerle hiç bağdaşmayan nazari sisteminin, 50 yıldır değişemez tek sistem olarak öğretile- öğretile (belki artık değiştirilmesi çok güç bir alışkanlık halinde) yerleşmiş olmasındaki en büyük âmil, hiçbiri özlediği yüksek kabiliyette müzisyen olmayan öğrencileri değil, piyanist-bestekar rahmetli Şefik Gürmeriç’dir (1904-1967). Arel’in sun’i, kuru ve yer yer çelişkili sistemini (bakiye dizisinin hatalı yeri, hatalı makam tarifi, sistemin aldığı Mercator-Holder’de beşliler de dörtlüler gibi 12 defa bindirildiği halde, Bedri Dilişad’ın 15. yüzyılda söylediği 24 aralıklı sisteme saplandığı için, 24 aralıkta durabilme amacıyla beşli bindirmelerini 11.de kesmesi, bazı usulleri yanlış öğretmesi, vs.) Belediye Konservatuarındaki derslerinde yumuşatığ tevil ederek talebeye sempatik gösteren, dolayısıyla üzerinde fazla konuşulmasına meydan vermeden yerleşmesini sağlayan, Şefik Gürmeriç’dir. Ne yazık ki Türk Musikisi Ansiklopedisinde, mesleğin mutfağından yetişme bir müzisyen olan Şefik Hoca’nın bu hizmetine temas bile edilmemiştir.

Kalem kavgalarına müzisyenlikten daha fazla önem ve zaman veren talebesi, hocalarını bir nebi olarak görüp tabulaştırmamış ve ona yukarıda parantez içinde verdiğimiz anlaşılmaz’ları sorma ve tartışma cesaretini göstermiş olsalardı, belki bugünkü Türk musikisi nazariyâtı, ameliyata karşı biraz daha saygılı ve mütevazi olabilirdi. Yine de büyük isimli birçok bilim adamı gibi, yanlışları üzerinde konuşulabilmesi dahi, bizce, öğrettikleri sayedindedir. Hüseyin Sadettin Arel’in musikimize açtığı kültür ufku, bazı yanlış kabuller üzerine bina edilmiş de olsa, mekanını ebediyen nur ve cennet etmeye çoktan kafidir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.