Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Bir Yarışma Bir Cevap

10.09.2017
2.210
Bir Yarışma Bir Cevap

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Geçtiğimiz 30 Kasım Cumartesi günü, Cemal Reşit Rey konser salonunda; 1996’nın, Dede Efendi’nin 150. Tanburi Cemil Bey’in 80. ölüm yıldönümleri oluşu münasebetiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği beste yarışmasının ödül töreni ile iki bölümlü bir konser vardı. Konserin ilk bölümünde Üstad Alaeddin Yavaşça, Dede Efendi’nin eserlerinden 7’sini, salonu dolduran talihli müzik meraklılarına benzersiz uslubuyla sundu. Arada Balkan Erdoğan’ın yaptığı, milli kültüre neden sahip çıkılması gerektiğini anlatan uzun ve cok manalı konuşmanın ardından ödüller sahiplerine teslim edilip ödül kazanan bestelerin icrasına geçildi. Bu bölümde de -TRT’nin fazla umurunda olmasa bile- Türk musikisinin gene iftiharlarından olan Selma Sağbaş, ödüllü eserleri üstün yorumuyla sundu. Bu bir kültür faaliyeti ve ona bağlı bir konserdi. Geldi, geçti. Basında da, TÜRKlYE gazetesi dışında (Songar Hoca’nın ilgisine Türk musikisi şükran borçludur), haberi aşan hiçbir yorum yer almadı. Sansasyon dışında hiçbirşeye fazla ilgi duymayan çoğunluktaki medyamız için bu da sürpriz değildi. Herhalde, bir baska büyük Türk bestekarının ölüm yıldönümü vesilesiyle açılacak ikinci bir beste yarışmasına kadar da kimse bir daha üzerinde durmaz. Ancak, genel olarak yapılan beste yarışmaları, özel olarak da Büyüksehir Belediyemizin düzenlediği bu yarışma hakkında söylenecek şeyler vardır. Türkiye’de maalesef hala zurnanın son deliği bile olmayan kültür ve müzik eğitimi konularında (Kültür Bakanlığının protokoldeki yerine bakın), “ciddi” bir politikanın oluşturulması günü geldiği zaman, bu söylenecek şeylerden faydalanılabilirse ne ala, faydalanılmazsa yine ne ala!.. “Elhamdulil-lah ‘ala kulli hal'” deyip takd’iri tefekkürle yetiniriz.

1) Dikkat edilirse, Türkiye’de açılan ses ve beste yarışmalarının %99’u Türk musikisi üzerinedir. 1950’de Yapı Kredi’nin Açıkhava Tiyatrosunda düzenlediği “Halk türkülerini çokseslendirme” (yani soysuzlastırma) yarışmasmdan bu yana yaklaşık yarım yüzyıldır bu işin başka müşterisi çıkmamıştır. Taşıma suyla değirmen dönmedigi için, batıcılar bize 60 yıldır hep Sevil Berberi, Carmen, La Traviata, Chopin, Debussy, Brahms yutturup dururlar (ve tabii en kötü icralarıyla). Elektronikten vazgeçtik, Schonberg dahi kapasitelerinin cok üstündedir; ama havalarından geçilmez, kendi öz müziklerinin devrini kapatmiş olduğu yaygarasından da hiç bıkmazlar.

2) Yarısmanın Dede Efendi adına düzenlenen sözlü eserler dalına 60, Tanburi Cemil Bey adına düzenlenen saz eserleri dalına 73 beste gönderilmiştir. Sözlü besteler, Nihavend,Hicaz, Muhayyerkürdi gibi harcıalem makamlarda ve TRT’nin istediği hoppalıkta değil, Dede Efendi ve III. Selim zamanında kullanılan klasik mürekkep makamlarda ve Beste’den Köçekçe’ye bütün klasik formlardadır: 18 Şevkefza, 12 Nev’eser, 10 Sultaniyegah, 4’er Suzidilara ve Acem-buselik, aynca Neva-buselik’ler, Saba-buselikler, Evcara’lar vs.; 120 zamanlı Zencir, 48 zamanlı Sakil, 32 zamanlı Hafif, 28 zamanlı Devrikebir vd. usullerde Beste’ler, Ağırsemai’ler, Yürüksemailer, şarkılar. Yarışmaya gönderilen 73 saz eseri arasında da peşrev, sazsemaisi, oyunhavası gibi geleneklik formlar dışında konulu tasviri parcalar da vardır.

3) Dede Efendi yarışmasının 1. ve 2,’lik ödüllerini, Yahya Kemal’in “İsmail Dede’nin Kainatı” şiirine yaptığı Acem-buselik/Zencir Beste’siyle kazanan, 30-35 yaşlarında, üniversite mensubu Eskişehirli bir biyokimyacıdır, konservatuar mezunu filan da değildir. Şimdi siz olsanız sormaz mısınız? A kör beyinliler! Hani klasik Türk musikisi ölmüştü, “müzelik” olmuştu?.. Hani “halktan kopuk, sadece saraya ait”ti?.. Besteleyeni-çalanı-söyleyeni kalmamıştı?.. Şu 35 yaşındaki Eskişehirli biyokimyacı, hangi padişah zamanında, hangi sarayda doğdu acaba?!.. Konuşsanıza, bre hainler!.. Bu soruların cevabı tektir: bu çocuk bir müslüman Türktür ve kendisi ne zaman doğmuş olursa olsun, kültürü 1923’te doğmamıştır. O en az 1000 yıllık bir kültür birikimiyle atalarına bağlı ve sizden en az 1000 defa daha “çağdaş”tır!.. Hayranı olduğunuz batılılar sizin hiçbir bestenize başlarını çevirip bakmaz, sadece gülüp geçerler, ama bu gencin eserinin -benim Bayatiaraban mevlevi ayinime yaptıklari gibi- kasetini de, CD’sini de yaparlar, sizin ölmüş demekle avunduğunuz kendi atalar sanatımızı “musiques traditionnelles vivantes” (yaşayan gelenek müzikleri) olarak dünyanın istifadesine sunup sizinle alay etmek icin!..

4) İstanbul Büyükşehir Belediyesi öncelikle bir kültür kurumu olmadığı halde, düzenlediği yarısmanın kalite ve seviyesi, TRT’nin Kültür Bakanlığı ile ortaklaşa açtığı yarışmanın cok, ama çok üstündedir. Bütün seviyeli müzik adamlarının ittifak ettiği bu husus bir defa daha doğrulamaktadır ki, resmi politika ve kurumlar milli musikiye ne kadar “eğlence mezesi” gözüyle bakarlarsa baksınlar, tek işleri müzik olmayan amatörler ve kurumlar (belediyeler, bankalar), gönüllerindeki kültür köklülüğü şuuru ile öyle işler yaparlar ki, resmi politikaların bütün ihanetlerini bir üfleyişte iskambil kağıdı gibi devirir geçerler!… (14 Aralık 1996)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.