Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Şeytani Güç

10.09.2017
2.034
Şeytani Güç

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Allah insanı yarattığı zaman melekleri toplamış, biliyorsunuz, insanı göstererek “Bu benim halefimdir, ona secde edeceksiniz” demişti. Onlar da önce “Ama kan dökecek, verdiğin göreve layık olmayacak” diye itiraz etmişler, sonra “Mutlaka sen bizim bilmediklerimizi de bilirsin” diyerek itaat etmişlerdi. İçlerinden yalnız bir tanesi, iblis, “Ben etmem, diye direnmişti, o çamurdan, ben ateştenim; ben onu yakarım!” Allah da onu ebedi cehenneme mahkum etmişti. İblis diğer adıyla Şeytan, insanları iyi-dürüst-sağlıklı-mutlu yapmak için Allahın gönderdiği ne kadar kitap, bu kitaplarda koyduğu ne kadar kural varsa hepsini yıkmak için binlerce yıldır uğraşmış ve uğraşmaktadır (herhalde yarattıklarını sınamak için Allahın özellikle yarattığı bir melek olsa gerektir).

Şeytanın kullandığı, dayanılması çok güç olan yıkıcı güçlerden biri de kıskançlıktır ( hiç yüzünden kıskançlık ve bunun sebep olduğu kavgaların aile birliklerini zayıflattığı, bozduğu, hatta yıktığı malumdur). İkili ilişkilerde ise, az vergilinin çok vergiliye karşı duyduğu mesleki kıskançlığın, bazen ölümcül sonuçlara kadar götürdüğü tarihi örneklerle sabittir. Bir Antonia Salieri’nin, mesela, kin-garez-nefretle dolu mesleki kıskançlığı, koca bir Mozart’ı –farkında dahi varmadan- önce şirazeden çıkartmış, sonra sefahate, oradan da yavaş-yavaş -yapacağı henüz çok daha şey olduğu bir yaşta- ölüme götürmüştü. Mozart’tan hiç de farklı bir deha olamayan Tanburi Cemil Bey’in çevresi ise bir değil, on Salieri ile doluydu. Evet, onu bir ibadet vecdi içinde dizlerinin dibine çökmüş dinleyenleri, hatta kendilerinden geçerek düşüp bayılanları vardı. Ama ya anlayanları? İki değil, bir elin parmaklarını dahi doldurmuyorlardı. Aksine arkasında, ‘Ne çalıyor bu adam yahu?.. Tanbur desen tanbur değil, ud desen ud değil, bağlama desen o da değil! Diyenleri çoktu.

Tanburi Cemil’i en iyi anlayanlarda bir udi Nevres Bey’di. Ud sazına ırk değiştirten (Araplıktan Türklüğe) bu koca sanatkar, Cemil Bey’in bir tür Salieri’siydi: asabiliği-hırçınlığı-kırıcılığı, zaptedemediği kıskançlığından, ‘neden bu adamla aynı çağda dünyaya gelmiş’ olduğunun gizli isyanından kaynaklanıyordu. [Metin içi not: cihanşümül şöhreti dalayısıyle Mozart’ı tanıyanların sayısı ile Antonio Salieri’yi tanıyanların sayısı arasındaki büyük fark, Cemil’i tanıyanlarla Nevser’i tanıyanlar arasında da vardır(müzik meraklılarımız bile Tanburi Cemil Bey’i oğlu Mes’ud Cemil’le karıştırırlar). Aaah TRT! Halkını hiç sevmeyen, onun zevk ve kültür eğitimine hiç değer vermeyen TRT! Harika güzellikte çalıp söylediği 78’lik plaklarla Nevres Bey dahil, Türk musikisinin en değerli tarihi zenginliklerini çelik dolaplarında durup durduğu halde, bunların üzerine –öbür tarafta işe yaramayacaklarını düşünmeden- ‘kıskançlık-gaflet-dalalet-hatta hıyanetle’ dökmüş, 72 yıldır bir tek arşiv kaseti ve CD’si çıkarmamakla halkını güzelliklerinden mahrum etmiş olan TRT!… Sorumluluklarını düşünmeye ne zaman başlayacaksın?!…]

Bedeni güç (ömür boyu bedenini hep çalıştırmış, zararlı yeme-içmeden uzak durmuş ve dinlenmeye gerektirdiği önemi vermiş olma) sayesinde, ayrıca teslimiyet kalkanının da koruyuculuğu altında, en ağır hastalıkların dahi üstesinden gelmek mümkün olabilmektedir. Ama hiçbir tıbbi tahlilin teşhisine imkan vermediği bir hastalık olan kıskançlığın, öldürücü sinsi gücünü tesirinden kurtulmak hiçbir zaman kolay olmamıştır. Genç ölen dahilere bakın: işlerini çok iyi yapmış olmaları, evet, ölümlerinden az veya çok sonra değerlerinin anlaşılmasını sağlamaya yetmiştir. Ama “Vay namussuz, ne güzel resimler-heykeller-binalar yapıyor!… Ne güzel çalıyor söylüyor besteliyor!… Şu yazının güzelliğine bak!” vb. türde gıyabi takdir (!) ler, gerçek sanatçının, hayatı boyunca hissettiği, ama gözle göremediği için ne teşhis koyabildiği, ne de tedbir alabildiği şeytani gücün, çok defa erken ölümü dahi getiren devasız zehri olagelmiştir. Herhangi bir işi “Allah adına” (Bismillah) yapmaya başlamadan önce, “taşlanmış ‘Şeytan’dan Allah’a sığınma” (E’uzu bi’llahi..) zorunluluğu bu yüzden ayrıca önem taşımaktadır.(20 Mart 1999)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.