Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Güngör Fahri Tüzün

10.09.2017
2.601
Güngör Fahri Tüzün

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Biraz da şiir konuşalım ister misiniz; sevgili okuyucular? Nasıl olsa zaman zaman az farklı kızkardeşinden (müzikten) bahsediyoruz. Üstelik yazı halinde lezzetine kulaklarımızla varamadığımız için, sadece lafıyla yetinmek zorunda kalıyoruz. Hiç olmazsa şiir öyle değil; lezzetine okuyarak da varılıyor. Bu yazıda sizlere, adını büyük ihtimalle duymamış olduğunuz (benim şarkılarımın şairlerine de meraklı olanlar hariç) bir gerçek şairden bahsetmek istiyorum. Şairin de gerçeği, sahtesi olur mu demeyin; ortalıkta ne kadar çok ‘büyük sanatçı’ müzisyen olduğunu görmüyor musunuz? Atalarımızın ‘yalancı pehlivan’ sözüne bayılırım. ‘Sahtekar’ daha da kısa belki, ama bunun kadar esprili değil. Osmanlı bunlarla –kendi dilince- ‘müteşair’ diye eğlenmiş (şair bozuntusu veya özentisi demek). Ama bugün sizi sanatıyla tanıştırmak istediğim, TRT Eğitim-Kültür yayınları prodüktörü, 1934 Trabzon doğumlu Güngör Fahri Tüzün bunlardan değil; şiir meydanının gerçek pehlivanlarından. Şiir kitabı yok. Zaten pek seyrek yazdığından, kitap olacak kadar şiiri de yok. Ama yazınca öyle bir yazıyor ki, benim kalbimi delip geçiyor. İşte bir şiir (Hüzzam’dan bestelemeğe çalıştığım ve ve 1973’te Pamukkale Beledeyesi’nce düzenlenen Altın Horoz Güfte-Beste Yarışmasında hasbettesadüf 1.lik ödülüne layık görülen Aksak Şarkı):

Yavru Güvercin

İndirip yerlere benden kaçırıp gözlerini,
Baba toprakları kıskandırarak geçti yine..
Beni bir yırtıcı kuş sandı da ardında duyup,
Bürünüp yavru güvercinlerin ürkekliğine,
Görmeden kaçtı öperken ben ayak izlerini.

Gerçek sanatın, kendini aracısız anlatma gücüne sahip olmak bakımından, ayrıca açıklamaya ihtiyacı yoktur. Picasso’nun veya Rothko’nun bir tablosundaki güzellikleri /özellikleri kim kime nasıl açıklayabilir ki? Ama, lateşbih, büyük Itri, Nabi’nin ‘Hem-sohbet-i dildar ile mesrur idik evvel’ ini dinlediği zaman, elektrik şararesine çarpılmış gibi nasıl yerinden fırladıysa, beni de duyar duymaz, çarpan bu şiir neden besteleme arzusu duyduğumu (şiir uzmanlarının musamahasına sığınarak) açıklamak istiyorum. Şiirin teknik yapısı, aruzun Remel bahrine ait, benim Fe (Fa) 3 formülüyle kısalttığım, ilk tef’ilesi Failatün olabilen Feilatün+Feilaün+Feilün kalıbında ve a-b-c-b-a kafiye düzeninde, 5 mısralı (muhammes) şarkı. Klasik şiiri bilenler dışında, aruz olduğunu kimsenin anlaması mümkün değil. Zihafı bırakın, imalesi bile yok. Dili, halkımızın her kesiminin gündelik konuşmalarından alınmış kelimelerden yapılmış. Benim için asla mahzur olmamakla beraber, içinde Osmanlıca diye burun kıvrılabilecek bir tek kelime bile yok. Ya muhtevası ve teşbihleri? Siz bütün Türk edebiyatında, bu teşbihlerin kullanıldığı bir başka aşk şiir hatırlıyor musunuz?

Öyle mütevazi, öyle kendi halinde bir insandır ki Güngör, değil şiir neşretmek, evinde oyalanmak için yaptığı harikulade yelkenli gemileri dahi (Karadenizli ya!) pek kimseye göstermez. Bir şiirini daha vereyim ister misiniz? Bunun bestesi de Hicaz/Aksak Fantezi’miz:

Nisan Yağmuru

Camlarda nakışlar belirirken yine yer-yer
Hep aynı Nisan yağmurunun damlalarından,
Durmuş gibidir sanki zaman pencerenizde…
Bir çağrışımın böyle yoğunlaştığı her an,
Hep aynı hayal belli-belirsiz görünür de,
Efsanelerin çizdiği çehrendeki müjde,
Yağmurla yıkanmış camın ardında gülümser…

Güngör şiirlerinde murabba’ya (4 mısra) hapsolmayıp, yukarıdaki şiirindeki gibi 7 mısralı bütüne kadar (müsebba) çıktı. Bu şiir de Hezec’in ünlü Mef’ulü+mefailü+mefailü+fe’ulün kalıbında. Ama hiç belli mi aruz olduğu?. ‘Yavru Güvercin’ şiiri için söylediklerimin hepsi aynen bu şiirde de var. Çünkü sanat, müellifin atmadığı imzasını taşırsa sanat olur. Yüzyılımızın en büyük Türk bestekarı Sadettin Kaynak’ın eserlerini nasıl hemen tanıyorsunuz? İşte bundan. ‘Efsanelerin çizdiği çehrendeki müjde / Yağmurla yıkanmış camın ardında gülümser’.. Kelimelerle bir modern tablo bundan daha güzel nasıl yapılabilir?… Keşke daha çok yerim olsaydı da Güngör Tüzün‘den size birkaç şiir daha tattırsaydım diye hayıflanmıyorum; zira biliyorsunuz, ‘güzele doyum olmaz’. Şiir de zaten (laf aramızda), müzik gibi, anlamayana davul-zurna değil midir?.. (3 Ekim 1998)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.