Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Haşim Bey (1814-1868)

28.06.2017
4.359
Haşim Bey (1814-1868)

Hacı Hâşim Bey 1814 yılında İstanbul’da Fatih’in Sarıgüzel semtinde doğdu. Babası Seyyid Mehmed Sadık Ağa’dır. Daha on bir yaşında iken Enderûn’un hazine odasına alındı (1825). O yaşlarda bile mûsikideki yeteneği dikkati çektiği için yetiştirilmesi Dellâl-zâde’nin sorumluluğuna verildi. Kısa sürede kendini göstererek birkaç arkadaşı ile şu şekilde terfi ettirildi: “…Hâşim Bey 1826’da çavuş mülâzımlığından çavuşluğa yükseltilmişti. (Saray-ı saltanatta saz-ı tarabsâz ile demsâz olan sâzende ve hanendelerin mülâzımlarından Rifat Bey ile mülâzım Hâşim Bey ve Kiler’de Mesud Bey ve Seferli’de zurnazen Halil Efendi ve Emin Efendi ve Osman Efendi çavuş ağalara ilhak ve başlarında sırmalı takkeleri çıkarup yelkenleri giydiler” Hâşim Bey çavuşluktan başçavuşluğa yükseldikten sonra ehliyet ve kudretini Silahtar Ağa’ya teslim ve tasdik ettirmiş, Hâne-i Hassa’ya alınarak Padişah Abdülaziz’e müezzinbaşı ve musahib olmuştur.

Ondokuz yaşında Münire Hanımla evlendi; 1847 yılında hacca gitti. Bu sıralarda sarayda serhanendelik yapıyordu (1861). Sultan Aziz’in tahta geçişinden önce de Sultan Mecid’in muhasiliğini yapmıştı. 1868 yılında Üsküdar’da Tunusbağı’ndaki evinde öldü ve Karacaahmed Mezarlığı’na defnedildi. Yakın zamanlarda mezarlığın bu bölümünde yol genişletme çalışmaları yapılırken, Hâşim Bey’in mezarı da ortadan kaldırılmıştır. Olaydan yıllarca sonra Orhan Nasuhioğlu ile Halil Can tarafından mezartaşı bulunmuş, şair Nedim’in mezarı civarına dikilecekken ikinci bir düzenleme sırasında buldozerle parçalanmış küçük bir parçası kalmıştır. Taşı üzerinde fes ve püskül, fesin altında da “Bektaşi Tacı” olduğu bildirilen kitâbede şunlar yazılı imiş: “Tarikat-ı âliye-i nâzenin fukarasından hâce-i mûsiki, sazendegân-ı hassa’dan merhum ve mağfûr Tealâ Fâtiha” se-ne 1285”

İlk eşinden boşanan Hâşim Bey sonradan Huricihan ile, onun ölümünden sonra da Zehra Hanım’la evlendi. Üç anneden beş çocuğu dünyaya geldi. Kardeşi Hacı Besim Bey de mûsiki ile uğraşmıştır.

Mûsiki sanatında ilk hocası Dellâl-zâde İsmail Efendi’dir. O yıllarda Enderûn’da hoca olan Dede Efendi’den yararlandı. “Dellâl-zâde, Hâşim Bey’le devamlı bir surette meşgul olmuş ve kendisini (aled-devam beste ve semai meşk ederek) çavuş mülâzımı yapmıştır; fakat günün birinde Hâşim Bey’i Dellâl-zâde’den ayırmışlar, çuhadarlardan Şarkıcı Şakir Ağa’nın yanına vermişlerdi. Dellâl-zâde’nin buna çok canı sıkılmış ve (bundan sonra saray’da durmak benim için değil) diyerek (kararı firara tebdil) ederek Enderûn’dan uzaklaşmıştır.

Önce Beşiktaş Mevlevihânesi şeyhi Nazif Dede’ye intisab ederek Mevlevi, sonra da Bahariye Bektaşi tekkesi şeyhi Hâfız Baba’ya devam ederek Bektaşi oldu.

Hâşim Bey, mûsikimizin bilimsel yönü ile de uğraşarak “Hâşim Bey Mecmuası” adı ile bilinen bir eser yazmıştır. Eski edvâr kitapları biçiminde yazılan bu eserdeki bilgiler, mûsikimize bir yenilik getirmediği gibi, bir takım yüzeysel bilgileri ihtiva eder. Eserini yazarken Abdülbâki Nâsır Dede’nin Tedkik ü Tahkik’inden yararlanmıştır. Kitapta Neveser makamının Dede Efendi tarafından tertip edildiğine dâir kayıt vardır. Özeti aşağıda sunulan bu kitap Sultan Abdülaziz’e sunulmuştur.

“…Hâşim Bey muhtelif tarihlerde iki şarkı mecmuası tertip etmişti. Bunlardan birincisini 1857 veya 1858, öbürünü de daha sonra bastırmıştır. Birinci tabın başında, kısa bir mukaddimeden sonra rast makamından başlayarak diğer makamlardaki kâr, beste, ağır ve yürük semai, şarkı güftelerini, terennüm kısımlarını, bestekârının adlarını kaydetmiştir. Daha ziyade hanendelerin işine yarayacak olan bu mecmuânın, öteden beri el yazması olarak tertip edilmişlerden bir farkı yoktur. Neşrettiği ikinci tabın mukaddimesinde ise, mûsikiye hevesli olanlar için, daha evvel muhtasar bir mecmuâ tertip ve tabettirdiğini, halbuki beş altı sene zarfında yeniden bir takım şarkılar yapılmakta bulunmuş olduğundan, bu defa da yeniden bir mecmuâ tanzimiyle beraber,, bir edvârın yani mûsiki nazariyelerinin daha ilavesini lûzum gördüğünü, eski mecmuâda kullanılmayan bazı fasıllar dahi bulunduğundan, onları çıkarıp yerlerine yeni yeni şarkı güftelerinden lüzumu kadar koyduğunu, yeni makamlar hakında lâzım gelen izahatı vereceğini bildirir. Sonra eserin tarifine geçer; bunları dairelerle izah eder.Bundan sonra (Edvâr’a dair Risâle) kısmı gelir ki, burada mûsiki hakkında mâlum olan mitolojik mahiyetteki bilgileri tekrar ettikten sonra makamların seyir ve karakterlerini anlatır. Bunlardan Batı mûsikisi tonal sistemi ile olan benzerliklerini ve yakınlıklarını belirtmeğe çalışır. Bunu yine bir takım eski kitaplardan topladığı mûsiki, makamlar ve bunların yıldızlarla, burçlarla olan münasebetleri, mûsikinin güzelliği, insanlar ve hayvanlar üzerindeki tesirlerinden bahseden kısmı takip eder. Nihayet, kullanılamayan makamların kısaca tarifini yaptıktan sonra mecmuanın bu kısmı da sona erer.”

Kısaca anlatmağa çalıştığımız bu mecmuânın bu gün için, hattâ o gün için bile ilmi ve ameli hiçbir değeri yoktur. Hâşim Bey eserinin ikinci tabının sonunda, bu mecmuâya haşiye olmak üzere, başka bir risâle daha tertip etmekte olduğunu yazmışsa da bunu neşretmemiş veya edememiştir.

Bir icrakâr olarak çok kuvvetli bir hanendeydi. Geleneksel okuyuş uslûbumuzun bütün inceliklerini bilirdi. Aynı zamanda bildiği eserlerin çokluğu ile ünlüydü. Çok değerli öğrenciler yetiştirerek bu bilgileri onlara da öğretti. Bunlar arasından her biri bir değer olan Hacı Ârif Bey, Hacı Fâik Bey, Bolenek Nuri Bey, Ekmekçi Bağdasar Neyzen Salim Bey sayılabilir.

Dini ve dindışı mûsiki bestekârıdır. Çok Bektaşi nefes bestelemesine rağmen adını kullanmadığı için, elde mevcut eserlerinin hangilerinin Hâşim Bey’e ait olduğu bilinmiyor. Âyin bestekârlığında Mevlevi geleneklerinin dışına çıkarak, Şeyh Hasan Nazif Dede’nin bir şiirine sûznak ve şehnaz makamından bestelediği iki âyin Beşiktaş Mevlevihanesinde okundu. Bunu işiten Konya Çelebisi hem âyinin okunmasını yasakladı, hem de Hasan Nazif Dede’yi azarladı. Bu âyinler Hâşim Bey tarafından sonradan Mevlanâ’nın şiirlerine uygulanmıştır. Şehnaz makamından bestelediği âyin ise tamamen unutulmuştur.

“…Dindışı mahiyetteki eserlerine gelince, bunlar besteden şarkıya kadar türlü makam, şekil ve ölçülerdeki eserlerdir. Umumi ve melodik karakterleri bakımından orta ve bazen ortanın üstüne çıkan bu eserler arasında bestenigâr makamındaki;

“Kaçma mecburundan ey âhû-yi vahşi ülfet et”

güfteli şarkı ile bayati-araban makamındaki,

“Nimet-i valsın için ey gonce-leb”

ve şeddi –araban makamındaki,

“Âteş-i aşkınla ey şûh-i şenim”

güfteli şarkı ve benzerleri en beğenilmiş ve sevilmiş eserleridir. Ayrıca Karcığar makamındaki iki beste ile iki semai de onun klâsik beste uslûbundaki anlayış ve kavrayışını gösteren eserlerdir.”

“Hâşim Bey, bir de bileşik makam vücûde getirmiş ve buna Tarz-ı Nevin adını koymuştur. Mecmuâsında (Bu makam, min gayri liyakatin, ihtirâ-i âcizânem olmakla Alafranga’da kullanılmadığı cihetle sol kalır) der.Kendisinin bu makamda iki beste, iki semâi, müteaddit şarkıları vardır. Tarz-ı Nevin makamı yeni bir makam olarak ortaya çıktığı zaman diğer bestekârlar tarafından da benimsenmiş, sevilmiş ve muhtelif saz ve söz eserleri bestelenmiştir.” Hâşim Bey’in elimizde âyin, beste, ağır ve yürük semai, köçekçe ve şarkı olarak yetimiş üç parça eseri bulunuyor. Hiç şüphesiz çoğu da unutulmuştur.

Çağdaşı olan bestekârlar gibi o da şiirle uğraşmış, halk ağzına ve halk zevkine yakın şiirler söylemiştir. Örnek olarak şu iki şiirini sunuyoruz. Birinci şiir, yeni yeni başlayan Avrupa hayranlığının Hâşim Bey gibi bir sanatkârı bile ne derece etkilediğini, zevklerin hangi çizgiye kaydığını göstermesi açısından çok değerlidir.

Ey dilber-i hoş nevresim
Avrupa edâsı kesim
Lûtfeyle gel, nev-hevesim
Şâd et, kerem kıl meclisim.

Alafranga heyetin
Dünyayı tuttu şöhretin
Şampanya ise âdetin
Şâ d et kerem kıl meclisim.

Gerdana bağlama siyah
Ser eyleme endâmın ah!
Göster meyânın gâh gâh
Şâd et kerem kıl meclisim.

Kundura giymiş ayağa
Aşk ateşine yakmağa
Mintanı çıkar sarmağa
Şâd et kerem kıl meclisim.
********
İster isen gel gidelim
Fener’de bir zevk edelim
Zevkinse bâde içelim
Fener’de bir zevk edelim

Vermiş iken fırsat ağyar
Pek geç kalma sonra duyar
Yalnızca gitmek uyar
Fener’de bir zevk edelim

Geçen gün sana Haydar’da
Eylemedim mi ifade?
Bu sırrı açma bir yâde
Fener’de bir zevk edelim

Zevkinin ise Lavta, Keman
Çaldıralım gelsin heman
Bu şarkıyı söylet aman
Fener’de bir zevk edelim

Eliaçık, son derece müsrif olan Hâşim Bey, saraydan ayrıldıktan sonra maddi sıkıntılar içinde yaşadı. O da bütün gerçek sanatkârlar gibi geçimini güçlükle sağladı. Günlük ekmek ihtiyacına karşılık olmak üzere Ekmekçi Bağdasar’a ders verdiği, öğrencilerine yüksek sesle okumamalarını, alacaklılarının duyabileceğinden endişe ettiğini söylediği ileri sürülür. Yine söylentilere göre bahçe işlerini sever çiçek yetiştirir, derse başlamadan önce öğrencilerini bahçesinde çalıştırırmış.

Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.

Bayâtiaraban-Ey benim çeşmimin nuru feda itme

Bayâtiaraban-Nimeti vaslın için ey gonca-leb

Bestenigâr-Dağlar açdı âteş-i aşkın dil-i nâ-şâdıma

Bestenigâr-Kaçma mecbûrundan ey âhû-yi vahşi ülfet et

Bestenigâr-Mecbur oldum ben bir güle

Evcâra-Reşki sûzi firkat ettim

Gülizar-İntizarı makdemin

Hicaz-Gurbet elde gam yükünü bağlarım

Hicazkâr-Ey melek haslet şehinşâh-ı vahid

Hicazkâr-Şeb tâ seher

Hisarbuselik-Ey şeh-i evreng-i vâlâ-yı hilâfet pür-sehâ

Isfahan-Geldi eyyamı bahar

Karcığar-Aşkın dili aşufte mi

Karcığar-Dil beste tâb-ı hüsnüne

Karcığar-Medet ey peri

Karcığar-Mevsim-i gül fasl-ı bülbül

Karcığar-Seni görmek seni sevmek

Kürdi-Eylemem şimden gerû senden dilek ah felek

Mahur-Ey dilberi hoş nevresim

Mahur-İster isen gel gidelim

Muhayyersünbüle-Bir kelâmım var sana

Muhayyersünbüle-Yine bir şûha olup havahişkâr

Müstear-Ey şuh seninle gizlice

Neveser-Sanma bârân-ı bahar üstüne devran ağlar

Neveser-Seyredelden hüsni didarını hayranım sana 

Nihavend-Ey şeh-i şâhân-ı memdûhü’l hasâl ey şehriyâr

Nihavend-Saklasın seni Rabb’im kederlerden seni

Nihavend-Sanma yaran-ı bahar üstüne devran ağlar

Rast-Gel ey gül-i nâzik edâ

Rastıcedid-Ey bâht-ı deni ve’y necm-i siyah

Revnaknüma-Ey mahı melek

Revnaknüma-Gamzen ne kadar olsa niyâz etmeğe bâis

Revnaknüma-Gülistan-ı lefatette yetişmiş bir sanevbersin

Suzidil-Ey şehenşah-ı cihan dâd eyledin

Suzidil-Mesken oldu bize dağlar

Suzidil-Niçin üzüyorsun a yosmam beni

Şedaraban-Ateş-i aşkınla ey şuh-i şenim

Şehnaz İlâhi

Şevkefza-Bir şuh-i dilbaz gayetle mümtaz

Şevkefza-Eyledi aşkın eser ey sim ten

Şevkutarab-Es uyandır yârim ey bâd-ı sabâ

Tahir-Şâhid-i alem pesendim bi-gümân

Tahir-Aşkına dil efgendedir

Tarzınevin-Çeşmin ile ettin nigâh

Tarzınevin-Ey şah-ı zaman kıl beni lütfun ile mesrur

Tarzınevin-Ey şehi devranı gerdun astan

Tarzınevin-Ey şehi devranı iklim

Tarzınevin-Ömrün efzûn olsun ey şahen şeh-i Âli hinem

Tarzınevin-Resk eder ey gonca-i zibâ gül

Tarzınevin-Şad eyledi canu dilimi

Tarzınevin-Söyleyemem derdimi derunum

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.